Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Okuyucu şöyle diyor: "Yazınızda ileride hakkının teslim edileceğini iddia ettiğiniz 'fikir sahipleri' kimler acaba? Sizin gibi veya sizden daha radikal milliyetçiler mi, yoksa hayata sol pencereden bakan Kürt kökenli aydınlar mı yahut Alevilerin fikir önderleri mi, ya da liberal düşünceliler mi veya büyük sermaye grupları ve çevresindekiler mi; ya da muhafazakar ama milliyetçi olmayan (buradaki milliyetçi vatanını veya milletini seven anlamında değil Türkçülüğü birincil siyasi gaye edinen anlamında) insanlar mı yoksa en öncelikli değeri laiklik olan kesim mi? Bunlar bugüne kadar Türkiye için hangi ortak paydada buluşabilmişler ki?"

Böylece dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz; yolcuların gemiyle ilgi ve nispet derecesi; zira netice itibariyle her kesimin AB ile ilgili görüşü, o kesimin Türkiye'ye nispet ve ilgisi ile üç aşağı beş yukarı örtüşüyor. Listede Türkiye'yi şehir hatları vapuru gibi görenler de var, kaderinin bu coğrafyayla perçinlendiğini hissedenler de. Bunların Türkiye için ortak bir paydada buluşamamış olmaları da bir vakıa. Mesela Avrupa Birliği taraftarları ile muhaliflerini yeknesak bir kitle gibi görmek yanlış olur, taraftarlıkta olduğu gibi muhalifler arasında birbirinden mühim motivasyon farklarıyla ayrışan çok sayıda grup var. Bu nüans kalabalığında tutunabilecek en manidar şey, Türkiye'nin bir siyasi varlık olarak güçlü ve bağımsız tarzda varlığını devam ettirmekten yana olanların teşkil ettiği fikir birliğidir ki onların sayıca ve kalite itibariyle nasıl bir ağırlık taşıdığını ölçmek imkânından mahrumuz. Bu konuda söz söyleyen her fikir sahibi, ciddi kuruluşlar tarafından yapılmış ilmî niteliği haiz verilerden değil de şahsi kanaat ve tahminlerinden hareket etmek zorunda kalıyor; çünkü öyle bir veri yoktur elimizde. Kabaca halkın % 70 küsur civarında AB'ye taraftar olduğu söyleniyor. Doğru veya yanlış; ama bu gibi rakamların ayrıntı derinliği taşımadığı da ortada. Şeytan ise ayrıntıda gizli. Sahi, bu derece hayati bir konuda DİE, niçin mufassal bir alan araştırmasına girişmez; niçin mevhum ve muhayyel tahminler üzerinden yorum yapar dururuz? Dolayısıyla benim o kadar üzerinde durduğum "güçlü ve bağımsız duruş" meselesini benim kadar önemseyenlerin ağırlığını bilmiyorum; kimse bilmiyor. Herkes kendi zuumunca isabetli ve hayırhah saydığı tezler üzerinde fikir yürütüyor.

Devletin kendi toplumunu potansiyel rejim düşmanı ve mürteci sayarak bugünlere gelmiş olmasının, AB konusundaki kafa karışıklığı ile büyük alâkası var; o yüzden Cumhuriyet'in en büyük ideolojik iddiası sayılması gereken "Osmanlı tebaasından bir millet yaratmak" projesi bugün aksaklıkla mâlûldür. Biz bir yerde Cumhuriyet tarihinin çapakları ile hesaplaşmayı AB üyeliğe endekslemek gibi bir yanlış hesabın içinde girdik. Hesaplaşma lüzumu açık da, bu işi AB aracılığı ile yapmak yanlış. Mesela dün gazetelere yansıyan "Türbanı AB çözecek" yaklaşımını ele alalım; AB'nin çözdüğü bir yasak AKP'ye belki bir seçim daha kazandırır ama Türkiye'nin problem algılama ve çözme gücünü sekteye uğratır. Millî hayatınızı AB mevzuatı ile idame ettirebilecek misiniz? "AB'nin mevzuatı liberal, içinde bizim dini ve milli hayatımız haydi haydi sığar"dan bir gelecek vizyonu çıkmaz; o zaman adama "biz bu milli mücadeleyi vaktiyle niçin yapmıştık" diye sormazlar mı?

Hâlâ millet olamadığımız âşikâr ama -muhâl ihtimâl- bir AB üyeliğinden sonra bir daha asla millet olma şansını yakalamayacağımız da ayan-beyan belli. Şu mâhut "Bakla" meselesinin mazmunu da budur işte; bizi topyekün bir kütle olarak kendi aralarına asla kabul etmeyeceklerdir ve kuvvetle muhtemeldir ki üyeliğe kabul ettiklerinde biz en az üç-beş parçaya bölünmüş, hazmı kolay, gelecek vizyonunu kaybetmiş ve kimliğini "Türk" kelimesine nispetle tariften kaçınan bir yığın haline gelmiş olacağız.

Mâzallah!