Gerçekçi ol, imkansızı iste!

Sinemanın "seçkin kötü adamı" Gary Oldman, benim için çok önemlidir. Kimbilir, belki bir gün sizin için de değer kazanabilir. Leon'da muhteşem bir performansla canlandırdığı sadist polis rolünü gördükten sonra, onunla karşılaşmak için sabırsızlanmıştım.

Kendisini başarısından dolayı tebrik edecektim, bir yandan da rol icabı büründüğü karaktere duyduğum olağandışı kızgınlığı anlatacaktım. Olmadı!

Gary, "İnsanlar, beni oynadığım karakterlerle özdeşleştiriyor. Halbuki bu karakterlerden sıyrılmak çocuk oyuncağı benim için... " diyor. Zaten, Oldman'a kalbimin ısınması için The Scarlet Letter'da oynadığı rahip rolünü görmem gerekiyordu. Toplumsal baskının 'Hoşgeldin' demeye hazırlandığı Hester Prynne adlı bayan (Demi Moore); kürsüde nefesleri kesen rahibe, kiliseden çıkışta burnumun direğini sızlatan kurşun gibi bir soru sormuştu:

"-Hangi acıları çektin ki, bu kadar hırslı ve etkili vaaz edebiliyorsun?"

Rahip Dimmesdale'ın müthiş vaazı filmin içinden çıkmış, Gary Oldman'ın gerçek hayattaki kişiliğine "cuk" oturmuştu.

Oldman, ilk gençlik yıllarında yaşadığı acılarla pişmiş, onu acılar motive etmişti. Çektiği acılarla helalleşmesi mümkün görünmüyordu. Gary, bir gün bunun tersini söylecek olsa bile, rahip Dimmesdale itiraz edecekti...

Efsanevi romancı Hermann Hesse, İsviçre'nin Montagnola kasabasında hayata gözlerini yumduğunda; "Sinemanın dahi takıntılı adamı" diye nitelenen Gary Oldman, sadece dört yaşındaydı.

Hesse; Bozkırkurdu adlı eserinde kendisini oynayan Harry Haller'i "acı çekmekte deha sahibi bir kimse" diye tanıtıyordu. Alman romancı; annemin dünyaya gözlerini açtığı yıl yani tam yetmiş yıl önce yazdığı romana, Bozkırkurdu adını, "Toplumun gittikçe çürüyen ve sığ değer yargılarına, kişiliksiz, yüzeysel yaşamına uyum sağlayamayan bir insanı tanımlarken yalnız kurt simgesinden yararlanabilmek için" vermişti...

Haller'i gerçek hayatta Oldman'ın canlandırması pekala mümkün olabilirdi. Ama, takdir edersiniz ki, "Bu iş bizim boyumuzu aşar"dı.

Haller, Hesse'yi; Hesse de Nietzsche'yi oynuyordu. Bay Haller, bakın ne diyordu:"Nietzsche gibi biri bugünkü sefaleti bir kuşaktan çok daha fazla süre önce yaşamak zorunda kaldı. Onun tek başına, hiç anlaşılmadan yaşadığı acıları bugün binlerce insan yaşamakta. "

Hesse'nin hiç anlaşılmadan yaşadıklarını da bugün milyonlarca insan yaşıyor:Bazıları çok iyi anlıyor;büyük bir bölümü hiçbir biçimde anlamıyor;çok büyük bir kısmı ise yaşıyor, yaşadıklarından yakınıyor ama ya tanımlayamıyor ya da itiraf edemiyor!

Bir süre önce; Hermann Hesse'yi oynayan sevgili Yavuz Gökmen'e, gerçek birer Bozkırkurdu olduğumuzu söylemiştim. O da, geçen haftaki bir yazısına Fransızca bir başlıkla girmiş ve "Son zamanlarda Türkçe yazdıklarımı kimileri ya anlamazdan geliyor, ya da gerçekten anlamıyorlar" demişti. Ardından da, ona söylediğim "Yaşadığın süre içinde anlaşılamazsın. Belki otuz yıl sonra anlaşılmanız mümkün olabilir" sözlerini yazısına eklemişti; "Acaba, böyle böyle diyen Korkmaz haklı mı?" diye sorarak...

Harry Haller, Nietzsche için söylediklerinde ne denli haklı çıktı ise, ben de en az onun kadar haklı çıkacağım. Dahası, bu konuda haklı çıkmaya, hayatın şaşmaz kuralı karşısında, mahkumum!

Bu öyle bir kural ki; Bozkırkurdu'nun halinden ancak bir başka Bozkırkurdu anlayabilir!

Bu durumu da, herhalde en iyi "Gece karanlık; ama kalpler birleşmiş" cümlesi anlatabilir. Yıllarboyu idealistliği ve evrensel ahlak ilkelerini yüceltenler, bugün fena halde çürümekte iseler, onlara, en iyi; yakınlarda Bolivya'nın Villagrande köyünde kemikleri ortaya çıkarılan Che Guevara seslenebilir:"Gerçekçi ol, imkansızı iste!"

İlk gençliklerini Che'ye hayranlık duyarak geçiren Elveda Başkaldırı neslinin kaydadeğer bir kısmı, bugün "toplumsal cinayetler"den fal tutuyor.

"Çürüme"nin teslim aldığı her kesimin rüyalarına kendi geçmişleriyle ilgili tanıdık portreler göndermeyi başarabilirsem, epeyce bir muziplik yapmış olurum, herhalde... Che, bu açıdan Elveda Başkaldırı'nın Kahramanlar'ına uygun düşüyor.

Rüyalara sürpriz servisler gönderirken, hiçbir kesimi veya dünya görüşünü dışarıda bırakmak niyetinde olmadığımı da peşinen söylemeliyim!

Hayat, hiçkimseyi dışarıda bırakmamak kaydıyla, bu toprakların insanlarına bugün neredeyse megafonla bağırıp da duyuramadığımız temel ve de kaçınılmaz gerçekleri; ayan beyan göstermekle görevlidir, benim sevgili dostlarım.

Kalpler birleşirse; o zaman Nilüfer'in "Gel de kapansın, bu kor yaralar" temennisi hayata geçirilebilir. İşte o zaman, "Bu kış demokrasi gelecek" diye paniğe kapılanların da, "çürüme"nin bütün kesimlerdeki mimarlarının da, mahvolduğunun resmidir.

Filmin sonunda; beni motive eden acılarıma teşekkür ediyorum, ancak onlarla helalleşmeyi hiç düşünmüyorum.

Bozkırkurdu'nun Notu: Yıllık iznim dolayısıyla yazılarıma ara veriyorum.


Kaynak (Arşiv)