Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Osman Baydemir"in şahsında Kürt toplumunun mutedil sözcülerinin retoriğine hakim gibi görünen bir ortak tavıra dikkat çekmek yerinde olacaktır; bu retorik "diplomatik" bir dile yaslanıyor; "Diplomatik"ten kasdım, milletlerarası seviyede, iki devlet arasında vuku bulan bir çatışmadan sonra kullanılması âdet olan kavramlardır.

Hükümeti, "silahsızlandırma" siyasetine davet eden ifade bu cümledendir; kezâ, "barış süreci", "ateşkes" gibi tâbirler de bu mânâya delâlet ediyor, yani, "savaş bitti, haydi şimdi oturup yeni diplomatik durumun esaslarını tesbit edelim" yaklaşımı. Zannımca bu retorik şuurla tercih ediliyor ve bir dil sürçmesi olarak nitelendirilmeyecek derecede sık ve ısrarla kullanılıyor. Bu esaslı bir psikolojik taktiktir ve ne devlet, ne de AK Parti Hükümeti bu psikolojik üstünlük kurma çabasına râm olamaz.

"Türkiyelilik" üst kimliğinde buluşma teklifi hüsnüniyetten eser göstermiyor. Toplumu bir arada tutan unsurlardan sadece coğrafyaya itibar etmek ve onu bir buluşma noktası olarak târif etmek Cumhuriyet"in rûhuna aykırıdır; Devlet hâlâ hatırlamakta güçlük çekiyor olsa bile hatırlatmalıyız ki, Kürtlerle aramızda dil, müşterek tarih, kültür ve inanç unsurları da müşterektir. Birbirinden kız alıp vermiş toplulukların tek müştereği olarak coğrafyayı ileri sürmeyi yanlış ve incitici buluyorum. İkinci ortak payda olarak "AB Süreci"nin gösterilmesi de bu mânâyı tamamlıyor. Türkler ve Kürtler, aralarındaki meseleleri bu ülkeye ait platformlarda, önyargısız, artniyetsiz ve hepsinden önemlisi, "tarihi olayların kendilerine altın tepsi içinde bulunmaz bir fırsat sunduğu" vehminden uzakta konuşmalıdırlar.

"Benim için Zaho veya Erbil bir cazibe merkezi değildir. Diyarbakır bir cazibe merkezi olmalıdır" cümlesi de bana göre tek kelime ile talihsizliktir ve meseleyi, az önce tarif ettiğim gibi konuşmak yerine milletlerarası platformlara taşıma arzusunun eseridir. Bu cümleler -eğer sahiden umuluyorsa- hayra hizmet etmez ve provokatif tesirler doğurarak iyiniyet ortamını gerginleştirir. Siyasi mânâda Türkiye"nin tek câzibe merkezi Ankara"dır ve bunun hilâfına yeni câzibe merkezi arayanların, hakikatte iyiniyet taşıdıklarından şüphe etmek hakkına sahibiz.

Osman Baydemir"in konuşmasını okuyan bir yabancı gözlemci, "Aa ne güzel, ne kadar barışçı, diyalogdan yana, yapıcı bir yaklaşım" tesbitinde bulunabilir ama satıraralarındaki göndermeler, günün birinde, "işte gördünüz, ben elimden geleni yaptım ama muhatabım sertlikten yana; en mâsum ve küçük şeyleri bile nizâ konusu haline getiriyor" diyebilmek için metne serpiştirilmiş siyasi yatırım unsurlarından daha fazlasını ifâde etmiyor.

AB"ye kabul edilmek için meclisin kabul ettiği demokratikleşme paketleri neticesinde şimdiye kadar görülmemiş derecede olumlu mesafeler kaydedildi ve bu kazançlardan geriye dönüş düşünülemez; ama aynı adımlar Güneydoğu meselesinin zihni boyutunu da bütün yalınlığı ile ortaya çıkardı. Dağları delmek zorunda değiliz ama zihniyetlerimizi birbirine yakınlaştırmak zorundayız. "Benim bu kadar öne çıkmam, bölgenin parlamentoda yeterince temsil edilmemesi dolayısıyladır" cümlesinde işbu zihniyetin ana hatlarını görmek mümkün: Osman Baydemir, mecliste bölge esasına dayalı temsil olmadığını, her vekilin bütün Türkiye"yi temsille yetkili ve görevli olduğunu bilir; üstelik kendi tabiriyle "bölge"nin parlamentoya -pekâlâ- yeterince milletvekili gönderdiğini de bilir. Bilmezden gelir gibi davranması, kendisine milletvekilleri dışında ve üstünde diplomatik bir misyon biçmesinden kaynaklanıyor.

Böyle bir misyonun muhatap bulacağından şüpheliyim; endişem, seçilen retoriğin, "ben ne güzel ve ılımlı şeyler söylüyorum ama buna bile tahammül edemiyorlar" yakınmasını haklı göstermek için siyasi bir manivela gibi kullanılmasıdır.

Ne kadar beceriksiz, hatta kötüniyetli olsalar da Türkiye"de, herhangi bir vilayeti politik câzibe merkezi haline getirmek isteyen bir belediye başkanını ciddiye alacak bir devlet adamı çıkmaz.