Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Biz yaşlı gazete yazarlarının ikide bir,

-Hey gidi hey eski Ramazanlar; Şehzadebaşı, Direklerarası, Karagöz kahveleri, Kantocu Şamram Hanım neredeler diye Ramazan edebiyatına girişmelerinden bıkıp usanmış bir kuşağız.

Mübarek ay ile ak gerdanlı kantocu hanımların, kahvehaneleri mekân tutmuş alaturka tiyatro gösterilerinde göbek titretmelerinin ne gibi bir ilgisi olabileceğini yıllarca düşünmüş, bulamamışızdır ama şimdiki kuşak şanslı; onların Ramazan eğlenceleri, umûma açık, ayân-âşikâre bir hüviyet sergiliyor. Bu eğlence türü, özel televizyonlarla başladı, yıllar geçtikçe kıvamlandı ve bugünlerde en "kâmil" dönemini idrak etmekte.

Televizyonların Ramazan programları yani. Eskiden böyle şeyleri görünce, "azıcık imanımız var, ondan da olmayalım" diye uzak dururdum. Şimdilerde bilakis, zevkle seyrediyor, yıl boyunca eğlenemediğim kadar eğleniyor ve Ramazan'ın eğlence boyutunu daha güzel idrak edebiliyorum.

Ne yani, siz Ramazan'ın ilk gününde "bir kısım boyalı" televizyonun, Oruç Baba türbesine naklen yayın arabası göndermeye kalkışacak derecede abartılı bir ittifak içinde bulunmalarında eğlenceli bir şey görmediniz mi; ben bayıldım yahu!

Muhabir hanım kızımızla bir Oruç Baba müdavimi teyze arasındaki konuşmayı aktarıyorum, - Ne oluyor yani siz bu Oruç Baba türbesinde sirkeyle iftar açınca?

  • Ne muradın varsa kabul olunuyor kızım, ben dört seneden beri geliyorum, dört tane ev sahibi oldum!

Olay bu! Mübarek Oruç Baba değil de sanki nevzuhur mortgage sistemi. Ramazan'ın ilk günü bir şişe sirke, bir dilim de pide alıyorsun, doğru Oruç Baba'ya, "Baba" gerisini hallediyor!

Haberler eh biraz, "Zemzem suyu ilk defa bizim kanalda" diye zank zonk sesleriyle her sene İslam'ı yeniden keşfeden haber merkezlerinin kahrı çekiliyor da, iftar ve sahur programlarında iş yok; aynı program sunucusunu birkaç kanalda birden görünce işin tadı tuzu kalmıyor; sanatçılar da maşallah Ramazan'da cerre çıkmış mollalar gibi koltuklarına "son albüm"lerini sıkıştırıp kanal kanal gezmekteler.

Gözüm âşina çehreler arıyor ekranlarda, evet Ramazancı hoca takımı üç aşağı beş yukarı yine kanal kanal mevzilenmişler ama biri yok ortada. Olacak iş değil, onsuz Ramazan geçer mi diye istintak ederken hatırlıyorum ki "o şimdi politikacı!" Efendim, buyrunuz politikanın zararlarından bir demet! Alıştık mı nedir, orucu bozan şeyler konusunda hocaya sual sorup da şöyle ağız tadıyla azarlanmadıkça Ramazan'ın tadını alamıyoruz sanki. Bu seneki hocalar da fena sayılmaz eski havaları yok. Bakalım, hafta sonu medyamızın meşhur "atla arpayı dövüştüren" tartışma programcıları şöyle ilginç meseleler bulabilecekler mi?

Hayır farkındayız: ZB Hoca'nın orucu bozan değil de iftarda tüketilmesi mubah ve makbul şeyler bahrinde açmış bulunduğu fevkalade "fıkıhsal" nokta-i nazarlar gözümüzden kaçmış değildir; takdirle karşıladık, müşarünileyhe fahri olarak "tabur imamı" kadrosuna mümasil olmak üzere "Alay meddahı" unvanı verilse sezâdır.

Kendisinin Ramazan'ın ilk günü Mehmet Ali Birand'a vermiş olduğu "oruç fidyesi" ayarını dinlerken gülmekten yere düştüğümü belirtmeden geçemeyeceğim. Sahne şu; bunlar Sultanahmet'te kaldırım kenarında ayaküstü canlı yayında fetvalaşmaktalar. ZB Hoca diyor ki, "İstemeyen tutmaz efendim, verirseniz yevmiye beş çarpı otuz 150 lira bir fukaraya, borç üstünüzden düşer, mesela medya mensupları stresli işte çalışıyorlar. Kaldıramayan tutmaz efendim, zorlama yok: Kur'an'da yok böyle bir olay." Bunun üzerine Birand'ın kaşlarını yukarı doğru kaldırıp hayret veya "daha önceleri neredeydiniz" makamında bir, - Haaa, öyle miii? deyişi var ki, yakında bazı yaramaz gençler o sahnenin otuz saniyelik klibini yapıp internet sitelerinde yayınlarsa hiç şaşmam.

Efendim tavsiye ederim; televizyonlara bir de böyle bakınız, yine de eğlenemiyorsanız kabahat hoca takımında değil, sizdedir.