Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün basın sözcüsü Ahmet Sever, dikkat çekici bir zamanlama ile vaktiyle Çankaya Köşkü'nde yaşadıklarını kitaplaştırdı. Bu kitabın daha önce yayına hazır olduğu fakat Gül'ün, seçimden önce yayınlamasını uygun bulmadığı zaten biliniyordu.

Kitapta açıklanan olayların, sadece Abdullah Gül'ün yayınlanmasında mahzur görmediği, hatta yayınlanmasını bilhassa arzu ettiği hadiselerden oluştuğu mâlum. Siyasi hayatımızda yüksek koltukların etrafında görev ‘güvenilir' kişilerin aradan bir sene bile geçmeden –üstelik genç yaşta!- hâtıralarını yazıp yayınlaması âdetten değildir yoksa. Belli ki bu kitap Sayın Gül'le Sever arasındaki eski patron-çalışan ilişkisi, belki de mahsus bir sipariş çerçevesinde vücut bulmuştur. Kısaca bu kitapta yazılanları şöyle değerlendirebiliriz: Bu kitap, eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bilinmesini istediği şeylerden mürekkeptir ve ‘tarihe not düşmek' filan gibi bir emele dayanmıyor.

Zamanlama mânidar ve ‘insan hiç de hayret etmiyor!'. Seçimden yaralı çıkan AKP, özgüvenini kaybetti; çarşı her an karışabilir. Sayın Gül'ün de bu ihtimâl üzerine bazı ‘zemin hazırlıkları'na giriştiği duyuluyor. Kapısı önünden bile geçmesine müsaade edilmeyen eski partisinden davet ne kelime, güleryüz bile görmeyince şartların olgunlaşmasını bekleyen Gül, bu kitaptaki seçilmiş olaylarla eski partisi içinde dinamikleri harekete geçirmeyi ümid ediyor. Bu haliyle kitap, siyasi bir proje...

Gül'ün bu kitapta verdiği bir başka önemli ‘meşaz', Hizmet Hareketi ile arasına mesafe koymak arzusu. Sayın Gül şimdiye kadar ‘Paralel yapı' kavramını hiç kullanmadıysa da siyasette yeni bir rol üstlenmeye hazırlandığı şu kritik günlerde, en azından ‘Paralelci' ilân edilmek kâbusunu bertaraf etmek için Hizmet Hareketi'ne “Ben zaten sizden hazzetmezdim; nitekim vaktiyle şöyle şöyle olaylar olmuştu” mesajı verirken parti içinden kendisine yükselecek ‘Paralelcii' itirazlarını da engellemeyi düşünüyor.

Bu günlerin en gülünç siyasi refleksi şu: Artistik patinaj yarışmalarında önce ‘temel teknik' hareketleri sergilenir, ardından asıl performansa geçilir. Bugünlerde bir yerlere gelmek isteyen herkes, besmele çeker gibi (temel teknik!) evvelâ Hizmet Hareketi'ne ‘çakma' ihtiyacı hissediyor. Hükümete yönelik en haklı tenkidlerde bile ‘Aman paralelci sanmasınlar' korkusuyla ‘Hizmet'i zaten hiç sevmemiştik' kaydı ekleniyor. Bu tavır Cumhuriyet gazetesinden CHP'ye, Doğan Medya Grubu'ndan Aydınlıkçılar'a, Ulusalcılardan Milliyetçilere kadar bütün muhalif çevrelerde bir ‘nezaket kuralı' oldu! Kitabın başlıca varlık sebebi bu bence.

Bu tabloya Sayın Arınç'ı da ekleyebiliriz. Partisinden kendisine yönelen hücumları, “Siz zaten Ankara'yı parselleyip paralele peşkeş çektiniz” hücumuyla savuşturan Arınç da besmele niyetine önce Hizmet'in böğrüne bir yumruk savurduktan sonra hemen kendi klasiğine dönüyor: Şefkatli, duygusal, âdil ve sevecen bir ağabey; umurdîde, gözü hemen yaşarıveren bir devlet büyüğü. O da bu belâlı berzahta temel teknik sınavını atlatıp siyasette kendine yeni bir ikbâl inşa etmek gayretinde. Siyasetçinin ikbâl arayışı ayıplanmaz. Tabii ve zarif olmayan, kendi vasıflarını parlatmak için başkalarının zaaf halini kaldıraç gibi kullanmaktır!

Kimse kimseden hazzetmek zorunda değil elbette; ama civanmerdlik de bu değil ve siyasette de civanmerdliğin yeri yok.

Küçük bir hususu hatırlatmak isterim. Bu iki isimde bir kerâmet vehmederek haklarında hâlâ hüsnüniyet ve geleceğe dair bir ümit besleyen insanlar varsa bilsinler ki, bu beklentinin gerçek hayatta karşılığı yok. Siyâset böyle bir şey. Daha doğrudan bir ifade ve çıplak kelimelerle durumu şöyle resmedebiliriz; an itibarıyla Hizmet Hareketi'ne gönül verenlerin, evvel Allah kendilerinden başka istimdâd edebileceği ve güvenebileceği bir mercî bulunmuyor.

Hasbinallah ü ve ni'mel vekîl!