Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yolsuzluk ve suiistimalin kendisi değil, üslubundaki pervasızlık çok tahriş edici ve yaralayıcı; "Be revani sana neler demişler / Bal tutan parmağın yalar demişler" hükmü de zımnen gösterir ki bu kabilden cürümlerin işlenmediği zaman ve zemin yoktur; ama cürmün üslubu zaman ve zemine göre değişir ve bu çok mühim bir göstergedir. Bana öyle geliyor ki bir göz açıp kapama müddetince denetim boşluğu yakalayan, gözünü kırpmadan ve soğukkanlılıkla suç işliyor. Kedinin önüne ciğer doğrayıp sonra da zavallı hayvan anlarmış gibi, "sakın ciğere dokunma Toraman, aksi halde fena olur" cinsinden bir hadise değil bu; Toraman ilk fırsatta ciğeri mideye indirmekte fıtraten haklıdır; "arsız kedi, hırsız kedi" suçlaması fıtraten yanlıştır ve öyle olduğu için kedilerin veya emsali mahlukatın bu kabil cürümleri, cürümden ziyade tatlı yaramazlıklar olarak kabul edilir. Şimdiki suiistimal üslubunda kedilerin arsızlığı, köpeklerin yaramazlığına benzeyen fıtri bir alışkanlık, adeta tabii bir insiyak seziliyor; hayvanda tabii görünen; ama insanın üstünde çok trajik görünen bir fıtrat bu; insanı diğer memelilerden farklılaştıran bir hassa söz konusu burada; insanın kanını donduran da bu; bir sırtlanda çok tabii görünen arsızlık ve tufeylilik insanda gayrı tabii duruyor. Kan dondurucu, trajik, gayrı tabii gibi tasvirler bir yerde toplandığında "gülünç" de görünebiliyor.

Türkiye'de son zamanlarda bir kısım kamu görevlisinin fırsatını bulduğu anda bir kedinin ciğere uzanmasını andırır bir suhuletle asla tasvip edilemeyecek işleri yapması aslında bulunduğumuz yerden komik görünüyor; çizgi film kahramanı Tom ve Jerry'nin yaşadıkları evde eşyaları kırıp dökmelerini, buzdolabından peynir, pasta veya sucuk yürütmelerini, camı pencereyi aşağı indirmelerini nasıl gülerek seyrediyorsak, kendine kamu malı (veya yetkisi) emanet edilen kişilerin de ilk müsait fırsatta suiistimale yeltenmesi de aynı derecede mizah unsurları taşıyor. Çizgi filmlerdeki olaylara gülebiliyoruz; çünkü çizgi filmlerde boya, fırça ve kalemle inşa edilen gerçeklik ortamının aslında sahte olduğunun farkındayız; bu bilinç bize çizgi film atmosferine yabancılaşarak seyirci kalmak avantajını bahşediyor; buzdolabından çalınan kaşar peynirinin veya sucuğun başına gelenlere gülüyoruz; çünkü virtüel bir gerçeklik içinde olup-biteni kendi gerçekliğimizden dışlamayı başarabiliyoruz; çalınan peynir, kırılan vazo, infilak eden fırında hissemiz yok çünkü. Başkalarının felaketine gülebilmek galiba hakikate yabancılaşmanın son kertesi olsa gerek.

Kamu mekanizmasını işleten "software"imiz (yani sistemimiz) galiba onu bizzat inşa edenler tarafından bir çizgi film mentalitesi esas tutularak programlanmışa benziyor. Sistem kendi ahengi içinde ve normal şartlar altında işlediğinde suiistimalciler ve mücrimler birer çizgi film kahramanı gibi hala gözümüze sevimli görünmeyi başarabiliyorlar. Bunu başarabiliyorlar; çünkü sistem, bizim, yani milletin olup-bitene seyirci kalması ve hoşça temaşa etmesi şartı üzerine inşa edilmiş bulunuyor. İlk münasip fırsatta şimşek hızıyla ve hiç tereddüt geçirmeksizin mutfak dolabından pasta yürüten "Jerry"ler, varlık sebebi evi farelerden korumaktan ibaret olduğu halde uygun şartlar altında Jerry'lerle işbirliğine girişen "Tom"lar işte bu yüzden hala yaşadığımız virtüel gerçeklik içinde varlıklarını sürdürebiliyorlar; çalınan pastalar, arsız ve hırsız iştihalara sunulan sucuklar aslında bize ait değil. Bu eğlenceli çizgi filmde "millet malı, tüyü bitmemiş yetimin hissesi, kul hakkı" gibi tatsız kavramlar peşinen mantık dışı ilan edilmiştir. Ekranda kırılıp dökülen şeyler, mülkiyeti anonimleştirilmiş ve hiç tükenmeyeceği varsayılan bir Kırk Harami hazinesine veya Keloğlan'ın sihirli sofrasına aittir sanki. İsraf edilen şeylerin ardından üzülmemiz abestir; çünkü aslında bize ait olmadıkları gibi gerçek dünyada maddi bir karşılığa da tekabül etmezler.

Biz bu oyunda ancak seyirci olarak mevcuduz; malik sıfatıyla oyuna müdahil olmaya kalkıştığımızda başımıza gelmeyen kalmıyor. Artık şüpheniz kaldı mı; bütün bu dayatmacılıklar, "suyumu kirletiyorsun" tehditleri, uzaktan parmak sallamalar aslında soygun illüzyonuna itiraz etmememiz için sahneye konulmaktadır.

Şimdi "Jerry" kendini mağdur hissetmekte haksız mıdır yani?