Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Patlamanın sabotaj veya terör saldırısı olmadığını öğrenince bir nebze "tesellî" bulduk. Bu değerlendirmede normal olmayan bir şey var; terör değil kazâ açıklamasına "Eh, şerrin ehvenidir" diye memnun olmak normal midir?

Türk Silahlı Kuvvetleri, Balkan Harbi'nden beri bu kadar zorda kalmamıştı. Balkan harbinde uğradığımız yenilgi filan değil, rezâletti düpedüz. Bu yıl, meş'um hadisenin 100. yılı; Türkiye Günlüğü Dergisi'nin özel dosyasındaki birkaç yazıdan maada dişe dokunur bir faaliyete henüz rastlamadık. Diktatör olsaydım Balkan rezaletini Fetih gibi her sene resmi anma programına yerleştirir, inkılâp tarihi dersleri yerine bir sömestrelik ders koydururdum; çünkü mağlubiyetler daha öğreticidir ve yakın dönem tarihinde ibret almak gereken şeyler varsa istisnâi galebeler değil, neredeyse kaide haline gelmiş mağlubiyetlerdir.

Buna Kıbrıs çıkarmasını da kasden dahil ediyorum!

Son elli yıla sığan berbat darbeler silsilesi, ülke savunması dışında hemen her konuyla ilgilenmeyi kendine vazife sayan, memleket yönetmeye pek hevesli bir ordu teşkilâtı. Dikkat; yönetici sorumluluğuna talip olmayan bir heves bu. "Tehlikeli boyutlara erişmeye müsait amatörlük" diye çevrilebilecek bir kavram var Batı dilinde: "Dilletante". Yönetimin höt-zöt kısmıyla, buyurganlık cihetinden fevkalade ilgili fakat sosyal maliyet, ekonomi yönetimi gibi yerlerde etkisiz bir amatörlük becerisi. "Biz gelip düzeltiriz, siviller gelir berbad ederler" klişesini alkışlayan ne çok bürokrat ve siyasetçi görmüşüz son yıllarda. Orduyu hantallaştıran biraz da "Sivil" cihetten gördüğü riyâkârlık değil miydi?

Kabuklaşmış askerî vesayet sistemi, orduyu övgü zehirlenmesine uğrattı. Ordunun bütçeleri her sene, "Orduya selam, bütçeye devam" alkışları arasında sorgulanmadan kanunlaştı. Canımızdı, ciğerimizdi, hatta Peygamber ocağıydı; neredeyse mistik, mübârek bir müessese şekline koyarak tabasbuskârâne yağ çektiğimiz ordumuzun, onca taltife rağmen ne derece savaşkan ve caydırıcı olduğu hakkında emin olamamak üzüyor insanı.

Teşkilât ağır, teşkilât hantal, teşkilât demode; bu haliyle ellili yılların ihtiyaçlarına cevap verebilir belki ama daha fazlası değil. Elbette, ordu içinde bile bu çağı geçmiş, askerî tâbirle HEK (Açılımı Hurda, Enkaz, Köhne imiş) yapılanmanın farkında olanlar vardır diye farzediyorum. Onca plan ve tatbikat arasında ordunun eksiğine, gediğine, yenilenme ihtiyacına kafa yoranlar da çıkmıştır elbet. Neyin modernizasyonu ama; silah ve araç gerecin mi, yoksa yeni savunma ihtiyaçlarına göre yeniden yapılanmanın mı?

Orduyu yönetenlerin, henüz askere alma kıstasları hakkında bile kesin bir fikri yok. "Milli ordu" esasına göre kurmuşuz, yani her vatandaş erkek illâ ki asker olacak ama kırk seneden beri, kısa dönem, bedelli, dövizli, uzun dönem diye olmadık standart dışı uygulamayla sistemin rûhu ve sâfiyeti kirlendi. Bu alfabenin ilk harfi, askerin tarifidir; herkes asker olacak diyorsanız, herkesi ama bilâ istisnâ herkesi, aynı şartlarda asker yapacaksınız; yapamıyorsanız model değişecek, gönüllü, maaşlı olacak muhtemelen. Belki küçülecek ordu, daha yoğun ve caydırıcı bir güç şekline dönüşecek. Şehirlerden çekilecek, gündelik hayatın, politikanın uzağında sadece askerî işlerle meşgul olacak.

İkinci harf subay; subayınızı, astsubayınızı, komuta kadronuzu daha teğmenlikten itibaren kurmaylık, kadro bulma, terfi etme gibi dikkat bulandırıcı süreçlerin dışında tutmanın bir formülü yok mudur; kezâ, askerî eğitim sisteminin neticede halkın yarısını "Şüpheli" diye mimlediğini kim inkâr edebilir?

Ordunun son talihsizliği, cebâneti, tabasbusu ve güvenilmezliği ile şöhret bulmuş bir kısım medyaya yaslanması... O utanç verici akreditasyon uygulamasını ordudan çok, bu medya grubu yaşattı. İyi günlerinde utanç verici seviyede dalkavuk, dar zamanlarda, "Niye darbe yapmıyorsunuz" tarzında kışkırtıcı, cephane patlayınca da Atatürk siluetinin fotoğrafını basıp "O bile bu işe kızıyor ha" demeye getiren bir basın, valinin genelkurmay komutanına usulen hediye ettiği kilimin bir ucuna yapışıp ter ter tepinen cebîn karakterler...

Böyle dostları, böyle kılavuzları oldukça, ordunun ayrıca harici düşmana ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.