Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Emeksiz olmuyor; "ben böyle güzelim, beni herkes tabii halimle kabul etsin, naturam böyle" demek çare değil. Medenîlik emeğin mahsulüdür; ayrıntıyı fark etme temrinidir.

İnsanda kemâl vehbî değildir, "kesbî"dir; öyle bir nokta ki, kâmil iman bile kâmil emek ister.

Cimrilikle tutumluluk arasında işte o ayrıntı emeği var; verecek ama savurmayacaksınız. Hüsnüniyetle enayiliği tefrik eden de, aradaki kıldan ince ayrıntı hattının nerede başlayıp bittiğini anlamaktan geçer.

Vefâkârlık insana ne güzel yaraşan bir haslet; vefânın inada dönüştüğü yerde veya şefkatin zayıflık halini aldığı anda sizi kim ikaz edecek? Dindarlığın taassuba yeltendiğini size kim fısıldayacak?

Kavramların birbirine yaslandığı noktalarda oluşan gri bölgeler imtihan alanlarımızdır; kararlılık tavrını peşinen herkes takdir eder, hırs ise kararlılığın artık affedilmez hale geldiği bir yerden başlar. Bir tavrın cesaretle çılgınlık arasında hangi bulanık yerde nitelenmesi gerektiğini, bize içimizdeki bir şey fısıldar. İçimizdeki şey nedir ve o şeyi bize kim ve nasıl tâlim etmiştir?

Dürüst olacaksınız ama düz olmayacaksınız; aşk güzeldir ama iptilâ kötüdür. Bir şeyi tahkik ederken öngörüyle yola çıkacaksınız ama art niyeti kaale almayacaksınız; öngörüyle art niyeti birbirinden ayıran nedir? Samimi davranacak, ama malayânilikten kaçınacaksınız. Temizlik alışkanlığınız olacak ama saplantı (obsesyon) haline gelmeyecek. Açık sözlü olacaksınız ama patavatsızlıktan kaçınacaksınız.

Etrafınıza karşı ilginizi geliştirirken, tahkik ederken "meraklı" derekesine düşmeyeceksiniz. Bir şeyi anlamakla onu affetmek arasında sıkıştığınızda içinizdeki ses size ne söyler? Anlamadan affetmek, taşradan aptallık gibi görünür. Affetmek büyüklüktür de affedilmeyecek şeyler de vardır.

Modernistler "eğitim" diyor; eksik, doğrusu "emek"tir. İçinizdeki sesi emekle kemâle erdirebilirsiniz ancak. Kur'an tâbiriyle "sa'y"in ta kendisi (Necm: 39).

Kanaatlerimiz kadar ucuza getirdiğimiz başka hiçbir şey yok belki de. Mesele bir kanaat edinmekse, "hoşuna gideni tut, beğenmediğini bırak" mânâsında "huz mâ safâ, da'ma keder" lâfının hikmeti kalmıyor. Hesap gününde teraziye konulacak amel, kanaatin evlâdı. Kanaat, bize doğru ile yanlış arasında tercihte bulunurken başvurduğumuz o iç sestir işte; onu kemâle erdirmek için bizzat emek sarf etmekten daha doğrusu yok.

Memleketinizi seveceksiniz elbette; bu, her insanın naturasına yerleştirilmiş vehbî bir eğilim ama severken boğmayacak, incitmeyecek, zarar vermeyeceksiniz. Gül koklamanın bile âdâbı var; memleket sevgisinin olmasın mı? Her insan, her millet kendi hüsnüne hayrandır; başkalarında güzellik göremeyen bir gözün kendini güzel görmesi vahimdir.

Bayrağa saygı göstereceksiniz çünkü bizde bayrak sadece milli değil, dinî mensubiyeti de ihtivâ eden bir timsâl. Bayrağınızı aziz tutarken bu muhabbetin başka bayraklara da en azından saygı duyulması icabıyla kemâle ereceğini de bileceksiniz.

Haberdar olmak hepimizin hakkı; ama bir haber duyduğunuzda hemen, "Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın" emrine (Hucurât: 6) inkıyâd edip emek sarf edeceksiniz; inanan için nass, inanmayan için habercilik mesleğinin ilk ve vazgeçilmez kriteri.

Yerli olacaksınız ama "köylülük" makamında kalmayacaksınız.

Öfke insânî bir hassasiyettir ama öfkeyi dizginlemek ve yönetmek çok daha insânî ve dinî bir erdemdir. Milliyetçilik, milli değerlere kara sevda ile bağlanmak (cinnet, mecnûnluk) hâli değildir; milliyetçilik o değerleri yeniden ve daha kaliteli bir tarzda üretebilmek kabiliyetine erişenlerin takınabileceği bir sıfattır.

İlk söz, son sözdür: Emeksiz olmaz; imân bile.