Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kaç gün önceydi şimdi hatırlamıyorum; Mail Büyükerman Meclis bahçesinde konuşuyor: "Hayır kardeşim ben artık aday değilim, birkaç dönem vekillik yaptım yetişir, tadını aldım, bu seçimlerde ben yokum!"

O güne kadar Meclis'in en tatlı mizah unsurlarından birisi olarak gördüğüm Mail Bey gözümde büyüyor, devleşiyor, "helâl olsun Mail Bey'e" diye düşünüyorum, "tadında bırakmasını biliyor, helâl olsun!". Ne var ki bu tokgözlülük davranışının bende uyandırdığı imrenti hissi daha soğumadan Mail Bey karar değiştiriyor ve ikbâl kapılarını yeniden omuzlamaya karar vererek CHP liderinden adaylık sözü almak için, o tatlı izlerle dolu siyasi kariyerini kaldırımlara seriyor; anlamazdan gelmek, kibarca savılmak yetmiyor, istiskâle uğruyor.

Artık "değer mi" diye sormayacağım, demek ki değiyormuş. Bir daha seçilemeyeceklerini fark edenlerin uğradığı yıkılmışlık hissini onlardan başka kimse bilemez ama tahmin etmeye çalışalım: "Ben olmazsam memleket batar" endişesi değil elbette, seçilmeme ihtimâlinin yarattığı o derin boşluk belki. Artık milletvekili olmamanın nefiste meydana getirdiği boşluk bir başka şeyle ikame edilemez mi; torun sevgisi, okumak, ticaret, ufak"tefek meşgaleler, koleksiyonculuk Böyleleri de var şüphesiz, "çekildik izzet ü ikbâl ile bâb"ı hükümetten" diyebilenler de var. Ne yazık ki müspet örneklerden ziyade menfiler göze batıyor.

Ne kadarı nefsânî, ne kadarı siyâsî, ne kadarı iktisadîdir bilemeyiz ama liste dışı kalmak endişesinin nefiste uyandırdığı o tarife gelmez korku hissinde vakardan eser yoktur; sadece iktisadî faktörle izah olunmaz; zira vekillik yapmış olmak Türkiye şartlarında hayli iyi bir emeklilik geliri sağlıyor; acaba bu vekillik sıfatının dışında tamamen sıradan biri olarak görünmenin kışkırttığı bir vehim midir? Elli"altmış yaşına ulaşmış, sinn"i kemâle ermiş adamların "bakınız ne kadar genç ve dinçim" görüntüsü vermek için berbere gidip saçlarını kömür karasına, olmadı koyu kestane rengine boyatmasının ardında daha başka neler vardır?

Siz hiçbir gün olsun, "eğer ben olmazsam memleketin hali nic'olur?" diye düşündünüz mü; mümkündür, samimi ise anlayışla karşılarım. Megalomani'nin de tahammül edilir bir kertesi vardır ama insaf; bu megalomani filan değil artık; bu, öyle bir nokta ki, tevâzu, kanaatkârlık, kifâf"ı nefs ile yetinmek, ehl"i dünya olmaktan kaçınmak, ikbâlperest olmamak gibi İslâmî değerleri bile unutturabiliyor. "Seçilmeliyim, illâ ki seçilmeliyim; seçilmezsem mahvolurum" korkusu var bu davranışların ardında; kokusu kilometrelerce öteden bile burun düşüren bir hırs"ı câh.

Hayır, artık Mail Bey'i kastediyor filan değilim; Mail Bey, türünün en sevimli, en tahammül edilebilir örneği. Ve artık kabullenmeliyiz, seçtiklerimiz ve seçeceklerimizin dışında daha iyi bir heyet"i vekilemiz yok bizim. Siyasi hayatımızın "verilendirilmiş" gerçeği budur: Milletin mânevî şahsiyetinde mevcut bulunduğuna inandığımız iyi ve doğru hasletlerin, 550 kişilik bir heyette, istenen ölçüde tecellî edemiyor olması, meclisin değil, "artık kabullenelim" milletin sıkıntısıdır.


Konunun ayrıntılarını tamamen öğrenmek mümkün olmadı; bir süre önce milli futbolcu Hakan Şükür, Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne davet edilerek, Fethullah Gülen'e sempati duyup duymadığı soruşturulmuş. Koca DGM'nin kimin kime sempati duyup duymadığı ile ilgilendiğine inanmak mümkün değil; zira eğer mesele sadece bir sempati alâkasını soruşturmaktan ibaret ise bu hadise DGM'lerin varlık sebebini karikatürize etmekten başka işe yaramaz. İşin içinde mutlaka daha "derin" mevzular olsa gerektir fakat bu derin meselelerin ne olduğu, bildiğim kadarıyla basına aksetmedi. Hukukta bâtına göre değil, zâhire bakılarak hüküm verilmesi esastır; keşke ifade tutanağı bir şekilde yayınlanmış olsaydı, işin zâhirini öğrenirdik. Göründüğü ve basına aksettiği kadarıyla bu haberin İngilizceye tercüme edilmiş metni, AB'ye girmek için kapıları koçbaşı ile zorlayan çevrelerin yüzünü ağartmaz. Metnin İngilizceye çevrilmesinden kastım, AB hukuk standartlarına uygunluğun analiz edilmesi değil, bilakis bu küçük haberin "muasır dünya"da nasıl anlaşılacağını meraktan ibarettir.