Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Sevim Tanurek adini bugunun gencligi bilmez; gecen hafta haberleri dinlerken bir trafik kazasina kurban gittigini duyunca cok uzuldum. Sevim Tanurek Hanimefendi 60'li yillarin en meshur ses sanatkarlarindan birisi idi; hafizam beni yaniltmiyorsa sanat hayatinda bugunun "star"larini andirir bir debdebe ve populerlik derecesine erismedi; ama onun ses renginde bugulu, zaman zaman "boguk" intibai veren; ama cazip ve garip bir tini gizliydi ve bu haliyle neredeyse ses itibariyle birbirine benzeyen radyonun kadrolu sanatkarlari arasinda farklilasirdi. Hususi hayatini ne bilirim, ne de merak ettim; isbu meziyeti Sevim Hanim'in skandaldan uzak, huzurlu bir ev hayati ile dengelenmis mazbut bir sahsiyet tasidigina isarettir ki bu hususta yanildigimi sanmiyorum.

Bundan otuz sene oncesi "sinema, plak ve pikap" zamaniydi; karasakiz plaklara yetisemediysek de bukulebilir plastikten imal edilen ve sadece iki eser kaydedilebilen hizli devirli plaklari dinleyerek buyuduk; pikap her evde bulunur nesnelerden degildi ve hele "onlu" tabir edilen ve on plagi birbiri ardina calabilen aletler nadirattandi. Gunun birinde uzerinde Sevim Tanurek'in resmi bulunan (sarisin miydi?) bir plak gordum; "Sevda o peridir / Karar etmez yerinde / Gonlum bir serseridir / Dolasir izlerinde" (sarkinin sozleri Orhan Seyfi Orhon'a ait diye hatirliyorum) sarkisini ilk defa o plaktan, Sevim Hanim'in pek sevdigim sesinden dinledim. Yorumu farkliydi ve kendine mahsus bir rengi vardi. O gunden beri Sevim Tanurek'i her dinleyisimde cocukluk zamanlarinin renkli ve tasasiz iklimini hatirlarim. Sonradan fark ettim ki Sevim Hanim'in bugulu sesi, bana cocuklugumu hatirlatan bir manidar bir ipucu halini alivermistir.

O uzucu kazadan birkac gun sonra Sevim Hanim'in vefat haberini duydum; cenaze namazinda omuz omuza duran bir "baba" ve bir "ogul"un goruntusu icime isledi; uzuldum. Baba Tayyip Erdogan'di; oglunun, istemeden de olsa karistigi bir kazanin kurbanina karsi son vazifesini yerine getirmek icin oradaydi; ogul ses sanatkari Cavit Tanurek'ti ve o da "ana"sina karsi son evlatlik vazifesini ifa ediyordu.

Sevim Tanurek'in uzucu kaybi matbuatimizda buyuk bir aksiseda yapmadi. Mutevazi, isini en iyi sekilde yapan ve icimizden biri gibi yasayan degerlerimize karsi ilgisizlik, artik maalesef yadirgamadigimiz bir davranis haline geldi. Ne var ki ayni gunlerde bir baska sanatci daha hayata gozlerini kapatiyordu; unlu ses ve sahne sanatcisi Frank Sinatra da sayili nefeslerini hemen hemen ayni gunde tamamlamisti. Sevim Tanurek'le Frank Sinatra'nin sanati ve sanatkarligi elbette mukayese edilemez keyfiyetlerdir; ama Sinatra'nin ardindan, yakin akrabasini kaybetmis gibi icli yazilar kaleme alan sohretli kalemlerin, Sevim Hanim'in hatirasina karsi yarim yamalak da olsa kiymetbilirlik gostermemesi garibime, hatta agirima gitti. Halbuki basta Amerika olmak uzere Bati basini (son derece hakli olarak) Frank Sinatra'yi sasaali makalelerle ugurlamakta kusur gostermemis, olumunden sonra (Ankara kaldirimlarinda isportaya dusen) Sinatra albumleri birdenbire yok satacak olcude ragbet kazanmisti. Bu iki tutum arasindaki bariz farki ibretle doluydu.

Sevim Hanim, bize dair bir degerdi; ona ve kederli yakinlarina, hic de fazla olmadigi anlasilan hayranlarina, Turk musikisi alemine bassagligi diliyorum. Benim icin bir Sevim Tanurek vardi ve hep olacak; onu her dinledigimde bir an olsun yeniden cocukluk gunlerime donecek ve bugulu sesinde igde ciceklerinin sarhos ettigi golgelerle kapli eski bir sokakta tinlayip duran gecmis zamanlarin ahengini duyacagim.