Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Fesübhanallah! İstanbul'da Mimarlar Kongresi olmasa, pek çok gazete ve yayın organı, mimarlıkla ilgili problemlerimizin varlığından haberdar olmayacaktı. AB'ye girme mantığımıza benziyor bu: "Abi ben de biliyorum AB'den bize bir hayır gelmeyeceğini ama bu sayede bak ne kadar reform kanunu çıkarıldı!" diyenler de aynı akıl yürütmeyi kullanıyorlar.

  • Bu binaları Sinan'ın torunları yapmış olamaz!

Günaydın! Ne büyük keşif, ne hikmetli bir vecize! Manşetlere çıkması için söyleyenin ille de şöhretli bir İtalyan mimar olması mı gerekiyordu? Bizde böyle bir hastalık vardır; sözün kendisine değil söyleyene dikkat kesiliriz. Bir tiyatrocu ecnebi gelir,

  • Sizin Karagöz'ünüz, ortaoyununuz var ya; müthiş bir soyut tiyatro geleneği. Aman kıymetini bilin ha, der, biz de "sahi be, hakikaten öyle" der, kaybolmuş eşeğimizi bulmuş gibi sevinir, gururlanırız.

Yaşar Hoca, partisinin kurultayını yapmış. Diğer gazetelere baktım, çoğu tek sütunla görüp geçmeyi tercih etmiş. En etraflı haberi veren gazete Zaman.

Genel kurul fotoğrafı böyle mi olur: Yaşar hoca, yanında hanımı, arkada siz bilemediniz üç sıra teşkil eden bir kalabalık! Saydım, karede Hoca ve eşi de dahil oniki kişi görünüyor. Oniki kişiyle kurultay olmaz; partinin kurullarını üst üste koysanız en azından yüz kişi eder ve o kadar insan da salona gelmiş olmalıdır en azından.

Hoca yine klasik fırçasını çekmeyi ihmâl etmemiş dinleyicilere; en azından salondan bu yolda bir sataşma gelmediğini, gelmeyeceğini görünce, "Bana CHP'ye niçin girdin, niçin ayrıldın sorusunu yöneltmeyin" demiş ve cevabı yapıştırmış, "Biz bunun cevabını 230 sayfalık son kitabımızda verdik!" Problem şurada bence; Türkiye'de tek bir ferd-i vahid CHP'ye niçin girildiğini ve oradan niçin gidildiğini merak etmez. Sualin varlık sebebi olmayınca cevabın da merak uyandırıcı bir tarafı kalmıyor işte. Kitabını değil, ansiklopedisini yazsanız ne fayda?

Hoca günün birinde "partiyi niçin kapattım" diye ikiyüz küsur sayfalık bir kitap kaleme alırsa, okuyucu kitlesi, o eseri daha çok merak edecek ve eski tirajları hatırlatır bir alâka gösterecektir diye düşünüyorum.


Sakarya'nın Ferizli ilçesinde bir hakim, hırsızlık suçuyla itham edilen bir genci, kanunda yazılı olmayan bir müeyyide öngörerek bir sene sigara içmeme cezasına çarptırmış. Ne var ki delikanlının gizli gizli bir yerlerde sigara çekiştirdiği ortaya çıkınca bu defa sigara yasağıyla birlikte bir buçuk sene ilçe kitaplığında mesai günleri dahilinde iki saat kitap okumakla yükümlü kılınmış. Çocuk da şimdi, "yakınlarda genel af çıkar mı abi" diye sorup durmaktaymış.

Genç hakimimizi bu güzel kararından ötürü tebrik ederiz; bu arada kitap okumak fiili ile "ceza" kavramı yan yana geliyormuş gibi görünüyorsa da bu küçük ayrıntının üstünde fazla durmanın gereği yoktur.

Kitap okumak deyince aklıma geldi. Havalar, Anadolu'nun çatısında bile çok sıcak. Gazetelerde tempo düşmüş, yarıdan çoğu kasap vitrini gibi çıplak kadın teni lekeleriyle yayınlanmakta. Televizyonlar işi iyice cıvıklığa vurdular. Bugünlerde yıllık iznini kullanmak isteyenler için güzel bir okuma programı yapmak en güzel çıkış yolu gibi görünüyor. Bazıları, "kitap okuyacağıma, gider hapis yatarım daha iyi" diye düşünebilirler, âmenna, tercih meselesidir ama zevkle okuyacakları, okumak ne kelime; içine düşüp kaybolacakları ve yemeği bile vakit kaybı sayacakları o kadar çok kitap bir yerlerde onları bekliyor ki, bilseler hiç vakit kaybetmezlerdi.

Bir sürahi serin limonata (içine kabuk rendelenmiş olacak), gölgelik, âsude bir yer, akşam üzeri hafif bir rüzgârın kımıldattığı kitap sayfaları ve başka hayatların labirentlerinde yolculuklar. İsteyen yine de cezasının infazı için sahil beldelerini veya hapishaneyi seçebilir tabii.