Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Türkiye'de ticaret serbest; sanat ve fikir eserleri hakaret taşımadıkça ve suça özendirmedikçe kanuni himâye altında; dolayısıyla içimizdeki hanzoyu beyazperde karakteri haline getiren bay İvedik filminin gişe rekorları kırmasına kimsenin sözü olamaz.

Peşin söyleyeyim; filmi seyretmedim. Filmi seyretmeden hakkında ahkâm kesmenin dayanılmaz câzibesi altındayım: "Çelebi, böyl'olur bizde eleştirmen dediğin!" âhenginde mırıldanmaktayım yani.

İktisatta kanundur, kötü para iyi parayı kovar; filmin gişe hâsılatı, eli-yüzü düzgün yerli filmlerin piyasasını daraltmazsa benim açımdan mahzur yok. Zaten lehinde de aleyhinde de bulunsak filmin değirmenine su taşımış oluyoruz. Gençler yine bildiklerini okur, ellerinde patlamış mısır torbalarıyla salonları doldurup, paralarıyla yarım saat ticari reklam filmleri seyrettikten sonra sokaklarda "İvedik efektleri"ni taklit ederek dolaşır, iki gün sonra unutulur giderler; Helâl ü hoş olsun. Al gülüm ver gülüm...

Lâkin bu Şahan Gökbakar çok kabiliyetli bir delikanlı; vaktiyle İvedik'ten çok daha sahici ve elbette çok daha "dalga geçilesi" tipler canlandırmıştı; meselâ bir televizyon enkırmeni, yarışma sunucusu ve tartışma yönetici (moderatör) tiplemeleri vardı ki, sair zamanda televizyon seyrederken hangisi Şahan karakteri, hangisi hakikisi, birbirine karıştırıyor, benzetiyor ve müthiş eğleniyorduk; fakat tam da şu günlerin mânâ ve ehemmiyetini vurgulayan en canlı karakterler Hayri Gülle idi. Mahalli seçimlerde İstanbul Belediye Başkanlığı için adaylık kampanyasını televizyon konuşmaları ile yürüten Hayri Gülle'nin başrol aldığı bir komedi filmi, belki İvedikler kadar para kazandırmazdı ama bu sâyede Türk demokrasi tarihinin en eğlenceli seçim kampanyalarından birini yaşayabilirdik.

Biraz hayal gücünü işletirseniz etrafımızda ne kadar çok Hayri Gülle dolaştığını hayretle fark edersiniz: Levent'e deniz getireceğini vaadeden, Beşiktaş'la Sarıyer arasında üçüncü köprüyü yaparak Boğaz'ın iki yakasını bir araya getiren, Kız Kulesi'ni yüzer hale getirerek Boğaz'ın her yerinden görünmesini sağlayan ve bütün sâfiyetiyle mahalli seçimlerin 2008'de yapılacağı yalanına aldanan Hayri Gülle, Uzakdoğu gezisinde öğrendiği harakiri sanatını İstanbulluların hizmetine sunarak Belediye ekipleri tarafından isteyene sadece 20 Lira karşılığında harakiri yaptırmaya söz vermiş, Boğaz geçişlerini ise kum döktürmek suretiyle yaya trafiğine açmayı akl edebilmiş ilk başkan adayı olarak gönüllerimize taht kurmuştu (Ayrıntıları için Ekşisözlükçüler sağolsun).

Evet, "sevgili basın ve mensup arkadaşlarım" tekrarlamalarıyla bizlere halıları tırmalattıran Hayri Gülle, şu seçimlerde halkın gözüne girmek için sağdan soldan proje tırtıklamaya kalkışan ve ama asla Hayri Bey kadar gülünç ve fakat sahici olamayan adaylarımıza kim bilir daha ne kadar canlı, renkli ve egzantrik ilhamlar verebilecekti...

Yazıyı bağlarken gözüm yeni yeni teşkilatlanan bir siyasi parti liderinin (ki kendisi emekli bir generalimizdir), "Parti olarak Dicle'nin doğusundan daha ilerde örgütlenmeyi düşünmüyoruz" cümlesiyle duyurulan beyanına takıldı. Bir yandan "Projeleriyle gönüllerimizi fetheden Hayri Gülle, hayal gücünü bu kadar başıboş bırakabilir miydi acaba?" diye düşünürken göz ucuyla bu cüretli fakat tuhaf cümlenin izahını okuyorum; deniliyor ki, "Dicle'nin doğusu altüst olmuş bir bölge. Sandıklar kurulabilir. Baskıyla da şantajla da seçim sandıklarına gidebilir. Bu orda gerçek anlamda demokratça, özgürce seçim yapılacağı anlamına gelmez. Oranın hali ortada. Şekil olsun diye örgütlenmenin bir anlamı yok."

...

Ah Şahan ah; çekmeliydin şu filmi; gördüğün gibi senaryo için kendini paralaman filân gerekmiyor. Gazete oku, kâfi!