Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Etyen Mahçupyan son yazılarında, duran saatlerin bile günde en azından iki kere doğru zamanı işaretlemesini mantığa uygun bulacağını tahmin ettiğim halde, istisnai de olsa devletin ara sıra doğru tavır ve politikalar üretebileceğini görmezden gelen bir zihni sertlik sergiliyor.

"Duran saat, yevmiye iki kere de olsa doğru zamanı gösterebilir ama bozuk bir saat onu da yapamayacaktır"; böyle düşünüyor olmalı.

Şu meşhur taziye meselesini yorumlamasını ele alalım. Taziyeyi bir insanlık meselesi, çok güçlü bir yöre geleneği olarak addedip devlete silah çeken teröristin ailesine başsağlığı dileyen belediye başkanını neredeyse haklı çıkaran bu yorumda, bilerek veya bilmeyerek ıskalanmış önemli noktalar var. Böyle bir hadisede teröristin de, güvenlik görevlisinin de yakınlarına başsağlığı vermek töreyle ilgili bir insani mesele olmaktan çok, politik bir duruşun eseridir ve esasen belediye başkanları açısından verilmek istenen mesaj başarıya ulaşmıştır. Iskalanan gerçek şu; o güvenlik görevlisini pusu kurup öldürmenin mantığı ve makul sebebi neydi sahi? Dünyanın en kıytırık devleti bile böyle bir cürmü, "olmasaydı iyiydi ama olmuş bir kere, tüh yazık" diye kapatma yoluna gidemez. Diğer taraftan 20 sene önce bir hapishanede olup bitenleri gayet iyi hatırlayan yazar, o yirmi sene içinde olup biten diğer önemli ayrıntıları da hatırlamalı ve en azından tekrarında fayda görmeyerek sükût ile geçmeyi tercih etmeliydi. Aradan cımbızlama ile seçilen örnekler mânidar olmuyor ve o örnek üzerine kurulan mantığın sıhhatini tehlikeye sokuyor.

"Kuzey Irak"ta Türkler yaşasaydı!" ihtimali üzerine geliştirilen fikir jimnastiği bu cümledendir. Aynı mantık Batı Trakya"da, Bulgaristan"da, hatta Suriye"de, İran"da yaşayan Türkler hakkında da yürütülerek buradan hareketle, "etnik ayrımcılığı temel alan ve çifte standarda dayanan bir stratejinin bölgeye bakışını esir aldığı" ileri sürülebilir mi?

Türkiye"nin Kuzey Irak"ta bir "engelleme" politikası izlemesini eleştiren Mahçupyan, uluslararası ilişkilerin kendine mahsus tabiatını bile bile ihmâl ediyor kanaatindeyim. Bir devlet milli menfaatlerini korumaya çalıştığı için eleştirilemez; hele mevzuubahs olan güneydoğu hudutlarımızda kurulmasına çalışılan ABD ve İsrail destekli bir kaotik oluşum ise. Türkiye"nin yanlışı, vaktiyle Çekiç Güç"e müsaade etmesi idi; kaldı ki böyle şüpheli bir gücün tesisine izin vermek, sınırlarımıza bitişik bir oldubitti devletinin kuruluşunu şükranla karşılamamızı da gerektirmez.

"İşte yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan "herkese eşit mesafeli" Kürt siyasi arayışının mantığı da bu... Birçokları Kürt temsilcilerin devlete mesafe almasını yadırgamakta; ama bu aynı zamanda PKK"ya mesafe almanın da meşruiyeti." cümlesinin arkaplanında da devlete karşı aynı peşin hoşgörüsüzlük tavrının izlerini görmek mümkün. Sürpriz tahliye kararlarının ardından doğan iyimserlik havasını yıkan, işte tam da bu yaklaşımı derin siyaset ve bilgelik zannedenlerin tavrı olmuştu. Devleti bir terör örgütü ile aynı mesafeye koyarak geliştirilecek siyasetten hayır çıkmaz; böyle bir kabul, devleti kendi varlığını inkâr noktasına getirir ve kendini ne kadar liberal zannederse zannetsin hiçbir devlet adamı, bu noktadan hareketle geleceğe yönelik yapıcı adımlar tasarlayamaz; bu, olsa olsa husumetin sürdürülmesi yolunda geliştirilmiş kurnaz ve kısa vadeli bir taktiktir.

Derin empatinin neticede sempatiye dönüşebileceğine itirazım yok; mümkündür ama devleti neticede her uğursuzluğun müsebbibi saymakta insaf görmüyorum. Tenkidin "hayr" doğurması için insafı elden bırakmamak gerek.