Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Cemil Meriç ismini daha önce kimler duydu?" sorusunu, havaya kalkıp kalkmamakta tereddüt eden bir kaç el cevaplandırdı.Aynı soruyu dört ayrı sınıf ta takriben iki yüz öğrenciye sordum; mütereddid parmakların oranı hiç değişmedi.

"Bu Ülke'yi okuyanların sayısı yaklaşık ellide bir civarındaydı. "Bu Ülke'nin yayılandığı yıllarda doğan nesil Cemil Meriç'ten habersizdi.

Onlara Cemil Meriç'i anlatmayı denedim, hayatından, eserlerinden bahset tim, yazdıklarından parçalar okudum; onların mıhum simalarında, 1974'ün henüz sıcaklığını yitirmemiş bir güz ayında "Bu Ülke"yi okurken tutulduğum elektriklenmeye benzer bir heyecan kıvılcı aradım: Evde yoktular!

"Sağ okumuyor. Boşuna bağırıyorum. Sol diyalogdan kaçıyor, küskün..." sitemi, 1974'e dair bir yakınma değil miydi; biz, onu kuru bir süngerin havadaki rutubeti bile celbeden bir susuzluk hissiyle okumamış mıydık? Enerjisini sokak kavgalarında selsebil eden bir neslin talihlileri o kitapıara tutunarak sokağı çatı katından seyredebilmeyi akıl etmemiş miydik? Aradan yirmi yıl geçtikten sonra Cemil Meriç'in söyledikleri denize düşen yağmur gibi feyiz meydana getirmeden kaybolup gitmeli miydi?

Yoksa bütün kusur, en elverişli dalga boyunu seçmekte kusur gösterdiğim için

bende mi aranmalıydı?Sonradan farkettim.

"EN UZUN YOLU IHTİYAR EDINIZ"

Andre Maurois, Rouen Lisesi'nde talebeyken felsefe derslerine giren meşhur Fransız mütefekkiri Alain (Emile Chartier), daha ilk dersinde tahtaya tebeşirle Eflatun'un şu cümlelerini yazmıştı:

1- En uzun yolu ihtiyar ediniz.

2- İnsan, hakikate bütün ruhu ile yürümelidir.

Cemil Meriç'i fethetmeye ve anlamaya çalışmak yirmi yıl öncesine nazaran bugün daha büyük bir emek ve gayret gösteriyor. Belagat itibariyle modern

Türkçe'nin Olympos'unda yalnızlıktan hafakanlar geçiriyor olsa da, üslı1bu, Batı edebiyatında ancak büyük nasirlerİn mazhar olabildiği "şair" imtiyazıyla halelense de Cemil Meriç, büyük kalabalıkların, yani ekseriyetin önünden habersiz akıp geçtiği bir iftifa'ı temsil etmektedir. "En uzun yolu seçmiş" ve "hakikate bütün ruhu ile yürümüş" bir fikir işçisinin türbesini ancak pek az sayıda ziyaretçinin tavaf etmesinden daha tabii ne olabilir ki?

Sonra kapım açıldı; bir talebe içeri gir di ve Cemil Meriç'i okuyup anlamak için hangi lügati satın alması gerektiğini sordu.

Cemil Meriç yaşıyordu!

DÜŞÜNME EDEBİNİ İNŞÂ EDEN ADAM

"Bulan" değil, "arayan"ın sergüzeşti daha kıymetli görünüyor bana; "Düşünce şüpheyle başlar", "...ilan edilecek hazır bir formülüm yok", "Düşünce dünyasında hiçbir fetih nihai değildir" diyebilen bir adamı seviyorum ben. "Münakşada zafer mağlup olanındır, yenilmek zenginleşmektir" sözleriyle tartışma ve düşünme edebini inşa cehdine girişmiş bir adam. Yıllar boyunca aynızihni koordinatta sabitkadem olmakla iftihar etmeyi aklından bile geçirmeden sadece doğru düşünmeye gayret eden kaç komşumuz var; fikir çelişkilerini neredeyse namussuzluk sayan bir iklim, kaç yılda, kaç Cemil Meriç'le karşılaştırır bizi ve onlardan kaçını görür görmez tanıyabilecek gözlere sahibiz?

Düşünce adamının bir zümreye, mere, paniye değil de "tarihe ve kucağında yaşadığı topluma angaje" olması gerektiği fikrini ne kadar güç ve ne kadar geç keşfettik. Cehaletimizi, seviyemizi ve enaniyetimizi ibra ederken bizimle aynı irtifa'da duran adamların cana yakınlığı ne kadar hoşumuza gidiyordu; başkalarının fikri ne kadar cazip ve kelepir, bizzat ve hakkıyle düşünmek ne kadar ızdırap verici ve müşkildi.

Cemil Meriç'in kitapları ne şimdi, ne de bir başka zaman üç ayda altmış baskı yapmayacak; bu hakikat bana üzüntü vermiyor; zirveler piknik yeri değildir.

MÜKESSER, MÜKEDDER VE MECRUH BIR YÜREK

Cemil Meriç'in söylediklerine itiraz edebilir, hükümlerini tutarsız ve geçersiz bulabilir, hatta yer yer şiir ahenginin fevkine çıkmış cümlelerini bile "cerh ve tadil" edebilirsiniz; mümkündür; "ihtimaldir padişahım belki derya tu tuşa!", lakin onu benzerleri içinde tek kılan bir cihetine saygı göstermelisiniz: Kolaya tevessül etmemiş, popülere değer atfetmemiş ve ucuz mal ahz-ü ita eylememiştir; o, şuunatı zihniyle karşılayan adamdır, kullandığı her kelimenin bedelini terle, tuttuğu her kavramın ecrini göz nftruyla ödemiştir. Bir mana mücahididir o; Osmanlı ecdadının gazavatını kelimelerin sihirli ve kaypak zemininde tek başına sürdürmeye azmetmiş bir serdengeçti: Bir mefhum gazisi ve tabir caizse bir mana şehidi.

Cemil Meriç'i ölümünden sonra, ardında bıraktığı eserlerle değerlendirebilirsiniz; eksik kalır, "Jurnal"lerine bakıp bir takım şahsi zaaflarla itham edebilirsiniz; haksızlık olur, "Bugün bütün na ss' ların peçesini sıyırmış (...) bir insanım" cümlesini siyak u sibakından kopararak ucuz tefsirlerde bulunabilirsiniz; yanlıştır. Onun hayranlık uyandıran yanı hakikate verdiği kıymet ve hakikati ele geçirmek için gösterdiği olağanüstü gayrettir. Cemil Meriç'i keşke yazdıklarıyla değil, yıntıklarıyla, konuştuklarıyla değil, okuduğu ve dinlediği zamanlarda, kütüphanesiyle değil bütün gönül ufkuyla değerlendirebilmek keşke mümkün olsaydı. Doğrusu bu manada Cemil Meriç hiç de örnek gösterilecek bir insan değildir. Hangi çocuğa, "onun gibi ve onun kadar oku, çektiği ızdıraplara katlan ve onun gibi ol" diyebilirsiniz; yaşadığı zamanda bile hakkıyla bilinmemiş, okunmamış ve "millette ümmid ettiği feyzi görmeden" göçüp gidivermiş mükesser, mükedder ve mecruh bir yüreğin serencamına kim müşteri olur ki?

Cemil Meriç 1987 yılının 13 Haziran' ında irtihal-i dar-ı bekaa eyledi. Umulur ki Cenab-ı Hak ondan rahmet ve mağfiretini esirgememiştir. Ne var ki Cemil Meriç öldükten sonra biz, biraz daha kötü. yazan ve eskiye nisbetle daha az okuyan bir millet olduk. Okumuyoruz" . çünkü yazılanların yarıdan çoğu kelime leşi; kötü yazıyoruz çünkü "vuzuh"la ülfetirniz kalmadı. Nasıl kalabilirdi ki, 0nu, yani vuzuhu katletmek için, ifade berraklığını bulandırmak, "selaset" ve "fasahat"ı hak ile yeksan iç ün biz "Gestapo"ları lal ü ebkem bırakan bir celadetle lisani faşizmlere tenezzül edip "yabancı" kelimeleri toplama kamplarında sabun yapmamış mıydık? Neticede avucumuzda kalan bir alay zemheri zürefasıkelime ile "aga gugu" vezninden kuş dili terennüm eder hallere düştük. Cemil Meriç bu zillete isyan eden "bir grup ankaa"nın en parlak siması idi; kelimelere şimşek çaktıran yalınkılıç bir eda, Türk lisanını bütün mazisiyle kucaklayan ve ancak taklid edilebilen mutantan bir üslftp, zenginliği helal kazancına medyun variyet sahiplerinin iftiharıyla sergi lemekten çekinmeyen bir vuzuh mimarı ve Türk nesrinin şairi; kelimelerin efendisi, öksüz bıraktığı kelimelerin.

"CEMIL MERİÇ DERSI"

Bu yazıyı okuyan her gönül erbabından Cemil Meriç için bir fatiha istiyorum; ona şahsi borcumuzun cüz'i bir kısmını ancak böyle ödeyebiliriz. Millet olarak 0na borcumuzu ödeyebilmenin en manidar usulü, bütün Tük lise ve üniversitelerinde en az bir yıl boyunca okutulacak bir "Cemil Meriç Dersi" konulmasıdır.Münevver kadri bilen bir devlet, borcunu böyle öder.