İzmir yine yaptı yapacağını

10 Kasım günü, bir haber sitesinin ifadesine göre “İzmir yine yaptı yapacağını”; aynı kaynağa göre “Cumhuriyet Meydanı inanılmaz bir görüntüye sahip oldu (Görüntüye sahip olmak?) Laikliğin ve Cumhuriyetin başkenti İzmir’de 2400 kişi Atatürk portresi oluşturdu.”

Konak Belediyesi tarafından düzenlenen bu anlamlı faaliyetin duyurusunda, portre için siyah giyinmiş her kişiye birer numara verileceği açıklanmıştı. Her şey planlandığı gibi oldu; 2 bin 400 kişiye numara verildi ve siyah giyinmiş gönüllüler, alanda belirlenmiş yerlerini aldılar. Tablo, yer hizasından görülmüyordu, bu yüzden yerden 200 metre yükseklikte bir helikopterden GigaPan tekniğiyle büyük bir çözünürlük kalitesiyle fotoğraflar çekildi. Bu, dünyadaki en büyük Atatürk portresiydi.

Şimdilik dünyadaki en büyük Atatürk portresi unvanını taşımasına rağmen laikliğin başkenti İzmir’in, bundan daha büyük Atatürk portreleri oluşturabileceğini kuvvetle tahmin edebiliriz. Önümüzdeki yıllarda onbinlerce, belki yüzbin kişinin katılımı ile İzmir’in, Atatürk’e saygı ve ülkeye bağlılığını daha büyük ölçeklerde yansıtarak uluslararası medyada hak ettiği yeri alması işten bile değildir; hatta bu dev organizasyonlarda Atatürk’ün sadece siyah-beyazdan ibaret değil, belki gri tonlarıyla daha canlı bir sûretinin canlandırılması düşünülebilir. Bundan çok daha anlamlı ve ileri bir adım olarak, gönüllülere uygun renklerde renkli tişörtler dağıtılarak renkli bir dev poster yapılması mutlaka düşünülmelidir; hattâ ve hattâ posterin piksellerini oluşturan her bir görüntüye uygun koreografik hareketler yazılarak görüntüyü canlandırmak, belki Atatürk’ün ünlü ve anlamlı vecizelerinden bir kısmını sanki bizzat Atatürk söylüyormuş gibi seslendirmek bile imkân dâhilindedir.

Bir kilometreye iki kilometre kutrunda tam 2 bin dönümlük bir alan üzerinde oluşturulacak ve uydulardan bile görüntülenebilecek renkli, canlı ve konuşan bir portrenin, internet âleminde nasıl bir fırtına estirebileceğini düşünürken doğrusu heyecanlanıyorum; bu noktada en kritik konu, portreye, Atatürk’e hangi sözlerinin söyletileceği meselesidir ki nâçiz bir teklif olarak aşağıdaki vecizeleri, organizasyon heyetinin enzar-i dikkatine arz ediyorum:

“Efendiler! Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gâyesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asrî ve bütün mânâ ve eşkaliyle medenî bir heyet-i ictimâiyye haline i’sâl etmektir. Bu hakikati kabul etmeyen zihniyetleri tarumar etmek zarûrîdir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurâfeler kâmilen tardolunacaktır. Onlar çıkarılmadıkça dimağa hakikat nurlarını infaz etmek imkânsızdır. Ölülerden istimdat etmek medeni bir heyet-i ictimaiyye için şeyndir.”

“Bugün ilmin, fennin, bütün şümûlüyle medeniyetin muvâcehe-i şûlepâşında filan veya filan şeyhin irşadıyla saadet-i maddiye ve mâneviye arayacak kadar iptidâî insanların, Türkiye camiâ-i medenîyesinde mevcûdiyetini asla kabul etmiyorum.”

“Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyet şeyhler, dervişler, müritler, meczûblar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, tarikat-i medeniyyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kafidir.”

–Uzun olur, bu kadar repliği binlerce kişiye söyletemeyiz, denilirse daha kısa bir vecize teklifim de yedekte duruyor:

“Ben, mânevi miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim mânevî mirasım ilim ve akıldır.”


Kaynak (Arşiv)