Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhuriyet Rönesansı'nın kuruluşuna önderlik etmiş, çağdaş uygarlığı benimsemiş, sürekli bir kurumsal yapıdır.

Bu onun sivil zihniyetinin en büyükkanıtıdır." Buyurmuş bir Türk büyüğü!

Uzun uzadıya siyaset bilimi dersi vermeye hâcet yok; "sivil", kamu alanlarının dışında hükmi şahsiyetini sürdürebilecek derecede organize ve elbette "sivil" amaçların tahakkuku için örgütlenmiş kuruluşlara verilebilecek sıfattır kısaca. Kamuya herhangi bir yerinden eklemlenmiş sivil yapı olmaz. Sivil kuruluşlar, genel bütçeden tahsisat veya yardım görerek teşekkül etmezler. Ne var ki Türkiye, aklına esenin kendi lügatını yazmaya kalkıştığı ve kavramlara sadakatsizliğin kaos derecesine ulaştığı karmaşık bir zihni iklimdir. Bundan ötürü Silahlı Kuvvetler'e "sivil zihniyet" yakıştırmak bu ülkede kabil olabiliyor pekâlâ.

Ben şahsen TSK'yı sivil filan değil, tam aksine kavramın bütün cidarlarını doldururcasına "askerî" görmek isterim; sivillerin askercilik, askerlerin sivillik rolünü benimsemesinden sadece zarar gördük çünkü.

"Cumhuriyet Rönesansı" kavramına gelelim; bir temenninin seslendirmesi olarak telâffuzu mümkün ama bir olguyu işaretlemesi bakımından son derece zayıf bir teşhistir bu.

Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte yapılan inkılâplar, hakikatte bir Türk Rönesansını hedeflemişti. Bir şeyi hedeflemekle o hedefe vâsıl olmak başka şeylerdir. Batı'da Rönesans hareketleri, vasati tarihlemelerle XI. yüzyıldan başlamak üzere dört asır boyunca devam eden, pek çok dinamiğin ağır ağır mayalanmasıyla ortaya çıkmış çok kapsamlı bir dönüşüm hareketidir ve zannedilenin aksine bütün Batı'yı kapsamaz. Menşei tâli dereceye indirmek ve insan merkezli yeni bir bilim ve dünya görüşü oluşturmak demektir. Bu kavram, tabii coğrafyası ve zamanı çerçevesinde anlamlıdır ve daha sonraları bu çapta bir dönüşüm hareketi kaydedilmemiştir; nerede kaldı ki Türkiye'de izine tesadüf edilmiş olsun?

Cumhuriyet bir vizyon değişikliği idi; mevcut vizyonumuzu değiştirdik ve bir başkasını benimsedik, vizyon değiştirmek, hâli değiştirmek değildir. Cumhuriyet inkılaplarının zannedildiği gibi bir rönesansa yol açmadığını anlamak için ille de köşe yazarı olmak gerekmez, genel kültür sahibi herkes fark edebilir.

Laiklik Batı dünyasında kökünü evvelâ Rönesans ama bilahire Reformasyon hareketlerinde bulan bir yönetim tekniğidir; biz laikliği kendi uzviyetimizde süblime ederek ortaya koymadık, orada gördük ve aldık. Buna Rönesans denmez, illâ "...yon"la biten bir tâbir lâzımsa buna adaptasyon denir.

Cumhuriyet ideologları, inkılapların, batıdakine benzer bir "Reformasyon" heyecanı ile tamamlanması gerektiğini görecek kadar okuduklarını anlayan ve ne ile uğraştığını bilen adamlardı. Türk tipi bir Reformasyona da teşebbüs edilmiş fakat başarılı olunmamıştır.

Son senelerde telaffuz edilmeye başlanan "Türk" kavramı, Türk tipi Reformasyon hareketlerini harlandırmak için tasarlanan beyin fırtınası tutanaklarından bir pasajdır; bugünlerde pek adı geçmiyor ama lâzım olunca yine gündeme getirilecektir.

Milli Mücadele'yi Osmanlı paşalarının önderliğindeki eşraf ve sunûf-ı ulemâ ittifakı kazandı ama Cumhuriyet'e askerler şekil verdi. Ordunun bizde "avantgarde" bir rol oynaması, II. Mahmud'dan bu yana Batılılaşma tarihimizin en istikrarlı figürüdür, bu hadise Cumhuriyet'e mahsus bir harikulâdelik değildir. Burjuvazisi doğru dürüst teşekkül etmemiş hemen her ülkede askerler, modernleşmenin mızrak ucu fonksiyonunu ifa etmişlerdir; bu işte ne kadar başarılı oldukları ayrı meseledir: Türkiye iki asır önce de modernleşmekte olan bir ülkeydi; el'an yine öyledir. Modernleşmekte hayli mesafe aldık ama bunun adına Rönesans demek, ancak bayram nutuklarında devlet ricâlinin savurduğu cümleler arasında iken hoş görülebilecek bir "ka-dı kızı kusuru"dur.