Kahve döğenin hınk deyicileri

Bir takım niçin ve nasıl "milli" sıfatını taşır; elbette takımın, o ülke vatandaşlarından seçilmiş kişilerden meydana gelmesiyle. Vatandaşlık, asgari itibarla bir hukuk kavramıdır; onun sosyolojik kıvam kazanması başka bir süreçtir. Sırf bu kritere itibar edecek isek Mehmet Aurelio bir Türk vatandaşıdır ve hepimiz kadar milli takıma seçilme hakkı vardır.

Bu işin "elma" faslı...

"İlk gün sünnet, ikinci gün milli forma" başlıklı yazı bazılarını öfkelendirdi; kimi futboldan anlamadığımı, kimi "Mehmet"in Fenerbahçeli olmasını çekemediğimi, kimi de galîz derecede milliyetçilik yaptığımı ileri sürdü; bazıları haklı olarak voleybol, halter, atletizm gibi dallarda da aynı yola gidildiğini ama benim vaktiyle tepki göstermediğimi belirttiler. Çok dikkat çekici bir kısmı ise, konuya niçin "hoşgörü" ile yaklaşmadığımı sorgulayarak, bu tavrımın gazete ilkeleriyle bağdaşmadığını ima etti.

Bu anlayış ise meselenin "armut" faslına giriyor!

Fatih Terim'in "hülle"si, bu arkadaşların pek hoşuna gitmişti. Tekrar edeyim; bu iş, iç ve dış hukuk açısından yeterli ama -olması gereken ama yerinde yeller esen- prensipler açısından yanlıştı; aynı kanaatteyim. Bunun, rahmetli kocasından kalan emekli maaşını alabilmek için, ikinci evliliğini imam nikahıyla sürdüren hanımların başvurduğu çaresizlikten farkı yok. Fıkıh bilenler haklı olarak, "bu para haramdır" diyorlar ama kanun nazarında bir dul hanımın bir başka erkekle "seviyeli birliktelik" sürdürmesinde ne mahzur var; üstelik isbat edilecek?

Hülle çaresizliğin eseridir, normatif hukukun istismarıdır. Bilmem kaç bin lisanslı sporcu arasından aradığını bulamayınca, bir haftalık vatandaşa milli formayı uzatmak, tam da böyle bir şeydir. Kitabına uygun (hile-i şer'iye) ama vicdan burkucu bir çözüm. Bu gülünç karar dolayısıyla ne Aurelio'yu ayıpladım, ne de FB yönetimini; ama Fatih Terim'i ve TFF'yi eleştirdim, çünkü bu kararıyla çaresizliğini izhar ediyordu. Çaresiz kaldığı konu, başarısızlık korkusudur. Başarının nasıl anlaşılması gerektiğini ise önceki yazıda belirtmiştik. Tepki sahiplerinin Terim gibi düşünmesi, Makyavelizm'in yaygınlık derecesini gösteriyor.

"İhtiyacın söylemektir şahsı ednâ gösteren" diye bir mısrâ var; mânâsını şerhetsem de, Terim'in kararını alkışlayanlar anlayamazlar. Bazen kan yutar, "kızılcık şerbeti içtim" dersiniz; gereğinden fazla acûl davranmanın insanı hakîrleştirdiği yerler ve anlar vardır:

Vesaire, vesaire, vesaire...

Fatih Terim aldığı karardan nâdim olup da istifa edince yerine ben geçecek değilim (aslında hiç de fena bir fikir değil!). Mehmet Aurelio kardeşimizin (ki her defasında soyadını yanlış yazıyor, dönüp düzeltmek zorunda kalıyorum ama alışacağız) milli takımda oynamasının ülke ekonomisine, Ortadoğu ve Balkanlar üzerinden gelen sıcak hava dalgasına, tarımımıza, sanayimize, AB ile ilişkilerimize zararı da yoktur.

Güle güle oynasın; yaşlandığında torunlarını kucağını alıp, "Bu Türkler vaktiyle beni vatandaşlığımın haftasında milli takıma almışlardı da ortalık birbirine girmişti; dedeniz işte böyle önemli bir adamdı haa" diye hatıralarını anlatırken bakışları dalgınlaşıp "hey gidi günler hey" diye iç geçirecektir. Benim için bunun da mahzuru yok.

Bir sayfalık Türkçe metni okuyup mânâsına âgâh olmakta güçlük çektiği için kaleme sarılıp bana sitem dolu, acılı, ekşi ve bol baharatlı mektuplar yazan kardeşlerime gelince; elmalarla armutları birbirinden tefrik edebilenle henüz sayıca galebe edebilmiş değiller. Günü gelince kahve döğücünün hınk deyicisi olmanın nasıl bir şey olduğunu anlayacaklardır.

Veya ben öyle olmasını diliyorum.



Kaynak (Arşiv)