Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Araba yakanların videosunu seyrettim; yüzünü kapüşonla kapatan iki delikanlıdan biri arabaya benzin dökerken öteki çakmağı çakıyor! Povv; alevler bir anda otomobili sarıveriyor.

Eylem başarılı; benzin tutuşursa eylem de amacına ulaşmış oluyor, bu kadar basit.

Oh, kekâ; ideolojik eylemle ucuz serserilik kol kola; sahibi kan uykulardaki bir adamın bekçisiz sokaktaki arabasını yakmak ne kadar kolay.

Stabilize yolların kenarına mayın döşeyip, uzaktan kumanda cihazı haline getirilen cep telefonuyla patlatmak, çöp kutusuna içinde bomba bulunan poşet koymak da öyle. O esnada sokakta yürüyen, tesadüfen o civardan geçen herkes hedef. Hiç tanımadığınız bir insanı, çocuğu, kadını öldürerek ya da sakat bırakarak örgütünüz nâmına anlamlı (!) bir iş yapmış oluyorsunuz. Daha kahramanca eylemler de var: İstanbul'un o mâlum semtlerinden birinde kamu hizmeti görmekte olan bir otobüsü çevirip içine molotof kokteyli atmak, merkezden gelen emir gereğince sokaklara barikat kurup polise arslanlar gibi taş atmak da aynı cümleden.

Kimse öküz altında buzağı aramasın; kucağında silahla dağlara çıkıp aylarca vahşi hayat şartlarına direnen, her çatışmada ölüp-öldürmek riskini göze alan terörist, arabaya, çoluğa çocuğa gücü yeten çırak sempatizanlar yanında daha bir haysiyetli duruyor sanki.

Bugünün gençleri, yarının büyükleri olacak; maaşallah o dâvâya! Kör şiddet kullanarak başarıya ulaşmaya çalışan her ideolojik hareket, kendi maçına 1-0 mağlup başlıyor demektir. Mağlup başlıyor, çünkü o yüce dâvâ (!) yanında, değil mâsum sivillerin, örgüt yandaşlarının canı bile kıymet-i harbiye taşımaz. Yandaş olsun olmasın, insanı silip attığınızda geriye cinnet kalıyor. Sadece cinnet. Mevzu insan olunca gayeler kadar vasıtalar da önemlidir; hatta gayeden daha çok önemli.


Misyonerlerin faaliyetlerinden şahsen gocunabilir, zararlı bulabilir, hatta Türkiye'de işlerine devam etmemeleri için medeni ölçülerde mücadele edebiliriz fakat, misyonerlik aleyhinde ceffelkalem savurulan tenkid ve tehditler kötü kokulu meyveler vermeye başladı; örneklerini görüyoruz: Kendini korumak fikrini aklının kenarından bile geçirmemiş adamlara sinsice yaklaşıp arkadan vurmayı matah bir şeymiş gibi propaganda eden çevreler zuhur etti. Aynı ahlâkî problem burada da nüksediyor: Kalleşlik kalleşliktir; kalleşlikle dünyanın en haklı, güzel ve mâkul dâvâsını bile savunamazsınız!


Vatana hizmet, dine hizmet, dâvâya hizmet, partiye, örgüte hizmet; ideolojik telkin her şeyden önce telkinde bulanacağı genç sempatizanı, kendi kendini kandırmaya hazır hale getiriyor; sırtından misyoner veya rahip vurarak dine, vatana hizmet edemezsiniz; araba yakarak, çöp kutularına bomba koyarak, mâsum insanları parça parça ederek güzel bir şey inşâ edemezsiniz -o şey her ne ise!-

Terörün galebesi, insanlığın, masumiyetin, aklın yenilgisidir ve bu çocuklar böyle şeyleri -heyhât- anlayabilecek durumda değiller. "İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk eder misin..." duasının tecelli ettiği noktalardan biri de bu: Biz, bu çocuklara ulaşabilecek bir dil kurmakta muvaffak olamadık çünkü modern cemiyetimizin her kabilesi, kendi keçesini sudan çıkarma telâşesindedir.


Ve bu başarısızlığımızın temeli, "Attın ey şanlı avcı, yazık ki vurmadın" mısraını kaleme alan bedbaht şairin trajik şahsiyetine kadar uzanır gider. O ki, en büyük emeli "fikri hür, vicdanı hür, irfânı hür" gençler yetiştirebilmekti!..