Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ankara belediyesinin o meşhur "Hitit güneş kursu" amblemi değiştirildiğinde, doğrusu buna niçin ihtiyaç duyulduğunu anlamamıştım.

Hitit güneş kursu estetik derecesi fevkalade yüksek bir sanat eseridir ama neticede Ankara'nın vaktiyle Hitit medeniyeti halkasına dahil bulunduğuna atıfta bulunmaktan başka bir özelliği de yoktu. Galiba Belediyenin o günkü yöneticileri -yani şimdikiler-, amblemdeki o güçlü Hitit vurgusundan rahatsız olmuş olsalar gerektir ki, yerine minareli, yıldızlı, hilâlli yeni bir amblem yaptırmışlardı.

Eğri oturup doğru konuşalım; belediyenin eski amblemi, estetik tasarım ifâdesi ve sanat değeri bakımından yeni olanını havada, karada, suda döver. Bir şeyin yenisi yapılacaksa ve bu mühim bir ihtiyaç ise eskisinden mutlaka daha seviyeli ve güzel olmalı. İyi hatırlıyorum, yeni amblem hiç de hoşuma gitmemişti; eli resime yatkın bir lise talebesinin pekâlâ birkaç günde tasarlayabileceği türden, lüzumundan fazla mesaj yüklü kötü bir şeydi.

Bir ara, -galiba rahmetli Vedat Dalokay'ın reisliği zamanında olsa gerek- Sıhhiye meydanındaki göbeğe da aynı tipte bir Hitit güneş kursunun devâsa büyüklükte bronzdan bir kopyası konulmuştu; hâlâ yerinde midir bilmiyorum; kursun tam orta yerindeki geyikle modern Ankara arasında nasıl bir illiyet kurulabildiğini o zamanki câhil aklımla pek kavrayamamıştım, hâlâ aynı fikirdeyim. Aynı cümleden olmak üzere bazı Anadolu şehirlerinin Bizans, İon, Frig geçmişlerine atıfta bulunan sembol ve isimlerin diriltilmesi de bana hep lüzumsuz bir gayretkeşlik gibi görünmüştür. (Bkz. Edessa kepapçısı, Kilikya etlekmekçisi, Dydma Kasabı, Paflagonya kıraathanesi vs...) Bir yanda Anadolu kültürünün içinde kökleşmiş yer adlarını yine lüzumsuz bir gayretkeşlik ve İçişleri Bakanlığı kararınca Türkçeleştirirken (elbette Rumca, Kürtçe ve Ermenice olanlarını kasdediyorum), bu gibi yerleşim yerlerinin kadim Yunânî isim ve sembollerine iltifatta bulunmak şaşkınlık alâmeti değilse nedir efendim?

Her neyse, Ankara Belediyesi ambleminin son halinden memnun olmayan bir vatandaşımız kanuni hakkını kullanarak, "yenisini istemem, eskisi olsun" gerekçesiyle Ankara 3. İdare Mahkemesi'ne dava açmış. Mahkeme de bu vatandaşımızın talebini yerinde bularak eskinin ibkâsına karar vermiş.

Böylece ben bir yaşıma daha girmiş bulunuyorum.

Çünkü mahkeme, bu olayda dâvâlı mevkiinde bulunan belediyenin Hitit Güneşi'nin değiştirilme amacına mâtuf savunmasını inandırıcı ve hukuka uygun bulmayarak, kararda 'kamu yararı' olmadığına karar vermiş bulunuyor; bu durumda -affedersiniz fakat- ben herhangi bir amblem ile "kamu yararı" kavramı arasında nasıl bir ilinti kurulduğunu bir türlü anlayamıyorum. Eksik olmasın mahkeme, benim gibi amblemlerle kamu yararı arasındaki ilişkiyi anlayamayan ahaliye durumu izah etmek için kararında şu açıklamaya yer vermeyi uygun görmüş; deniliyor ki, "Tarihsel geçmişindeki Hitit, Frig, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı etkileriyle kültürel dokusu şekillenen Ankara günümüze yansıyan kent kimliğini ağırlıklı olarak ulusal kurtuluş savaşımız sırasında da yönetsel merkez olarak kullanılan TBMM'nin bulunduğu yer olmasından ve Ulu Önder Atatürk öncülüğünde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti niteliğine kavuşmasından almaktadır. Buna karşın uyuşmazlık konusu amblemde (Belediyenin seçtiği) kullanılan görsel ögelerin Ankara'nın kendine özgü karakteristiğini, tarihsel ve kültürel kimliğini yansıttığından söz edilemez."

"Murâdın anlarız ol gamzenin biraz i'zânımız vardır"; kararda deniliyor ki, "eski amblemin ne idüğü hiç önemli değil; yenisi olmamış, fena halde çarık kokuyor!" Eyvallah saygıyla karşılıyorum fakat kararda bir unsurun eksikliği göze çarpıyor; mahkeme heyeti, tarif ettiği çerçeveye uygun bir amblem çizerek re'sen yürürlüğe koysaydı, müdahaleci hukuk doktrinine yeni bir çığır açmış olacaktı; yanarım da şu fırsatın kaçtığına yanarım.

...

İşin gücün olmayacak; ne kadar resmi amblem varsa "kamu yararına uygunluğu" hakkında üşenmeyip birer dâvâ açacaksın; görecekler günlerini...