Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Atatürk yaşasaydı Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini ister miydi?" sualinin nitelik itibariyle "İnebahtı mağlubiyetinde bizim donanma radar kullanmış olsaydı yine de yenilir miydik?" fantazyasından farkı yok zira bu, tehlikeli ve lüzumsuz bir mantıktır ve Sayın Cumhurbaşkanımızın bu mantık hatasına kapılarak Sevilla Zirvesi'nde bu fikirleri seslendirmesi son derece düşündürücüdür.

Türkiye, resmi ideolojisini, kapsamını ve niteliğini hâlâ belirleyemediği "veya belirlemekten itina ile kaçındığı" Atatürkçülük diskuru üzerine bina etti. İşbu "belirsizlik"tir ki, her ne kadar aksi savunulsa da, resmi ideolojinin günün hadiseleri karşısında, futbol tâbiriyle birbiri ardı sıra çalım yemesine sebep oluyor. Dogma haline konulmuş her tarih tecrübesinin başına gelmesi mukadder bir şeydir bu; hadiseler resmi ideolojiyle çelişirse bu defa uzlaştırma gayretleri başlar ve sürüp gider. Halbuki Atatürk'ün fikri ve siyasi mirasında, günümüzde dahi hâlâ istifade olunması gereken umdeler vardır ve bunların başında çoğulcu demokrasi ile güçlendirilmiş Cumhuriyet fikri ile tam bağımsızlık düsturu gelir.

Bugünün Türkiye'sinde demokrasinin ve tam bağımsızlık fikrinin yine Atatürkçülük nâmına "hiç de çağdaş olmayan tevillere gidilerek" baskı altında tutulması gariptir; buna mukabil Sayın Cumhurbaşkanımızın kelimeleriyle, "AB üyeliğinin 1923'ten bu yana Atatürk'ün gösterdiği tek hedef" olduğunu ileri sürmek çok daha gariptir ve bence Atatürk fikriyatının lâfzı ve rûhu ile taban tabana zıttır. Evvelâ, Avrupa Birliği fikrinin, izi çok eskilere uzanan tarihî bir ideal olmasına rağmen 1923'lerde terennüm dahi edilmediğini hatırlatalım; sâniyen AB üyeliğinin "tam bağımsızlık" fikriyle taban tabana zıt müeyyideler ihtiva ettiğini de bir kenara yazalım, sâlisen Atatürk'ün konuşma ve yazılarında Türkiye'nin "AB üyeliği"ni değil, o günün çağdaş dünyasında tam istiklâle sahip güçlü bir aktör olarak yer almasını dilediğini defalarca ifade ettiğini bilelim.

"Efendim Atatürk yaşasaydı AB'ye taraftar olurdu" mantığı, su üstüne yazı yazmak gibidir; aynı mantıktan hareketle ben de, "Atatürk yaşasaydı Türkiye'nin AB'ye girmesini devlet politikasıymış gibi savunanları İstiklâl Mahkemesi'ne havale ederdi" fikrini müdafaa ediyorum; üstelik benimki muğlak bir spekülasyon değil, metin okumayı bilen her tarihçinin kolayca vâsıl olabileceği bir neticedir.

Gelelim, "Atatürk ne söyledi ve ne yazdı?" meselesine; Atatürk'ün söylemiş ve yazmış olduğu şeylerin "ilmi neşri" hâlâ yapılamamıştır. İP lideri Doğu Perinçek'in gayretiyle sürdürülen külliyat çalışması, henüz tamamlanmamış olması bir kenara, Atatürkçülük yapmakla görevli devlet kuruluşlarının yüzünü kızartacak kadar geniş çaplı, ancak Atatürk'ün kullandığı kelimeleri sadeleştirme hatasında ısrar edilmesi yüzünden ilmî kıymet bakımından sâkıt ve müphem bir gayret olarak tekliğini koruyor. Buradan şu gerçeğe kolayca ulaşmak mümkün: Atatürk adına Atatürkçülük yapanlar, ilmî neşirlere değil, inkılâp tarihi kitaplarında tekrarlanan ve ideolojik diskurun sakıncalarını taşıyan metinlerden yola çıkıyorlar.

Keza Sayın Cumhurbaşkanımızın, "AB bir uygarlık bütünleşmesidir ve Türkiye bu projenin dışında kalamaz." cümlesi de ilmî, siyâsî ve tarihî nokta"i nazardan pek çok zaafla mâluldür. "Dünyada tek medeniyet vardır, o da Avrupa Birliği'nin önderlik ettiği medeniyet biçimidir." anlamına yorumlanabilecek bu söz en azından "iyi formüle edilmemiş" veya "maksadını aşan" gibi tenkidlerin muhatabı olmaktan kurtulamaz. Antropolojik açıdan tefsiri ise Sayın Cumhurbaşkanımızı çok üzecek nitelemelere sahne olabilir. AB, bir "uygarlık bütünleşmesi" değil, kültürel ve siyasi bir bütünleşmedir ve sağlıklı bir zihinle düşünüldüğünde Türkiye'nin "illâ ki ben de AB içinde olmalıyım" diye hayıflanmasını gerektirecek bir durum yoktur. Türkiye, AB dışında kalsa bile "ki el'an öyledir" "çağdaş" dünyanın bir parçasıdır; çağdaşlık, global siyasi ve kültürel birliklere katılmaktan ziyade zihnî tutumdur ve üstelik Türkiye'de AB üyeliğine muhalefet tezlerini çok güçlü ve inandırıcı delillerle savunan ciddi mahfiller mevcuttur.

AB taraftarlarının fikirlerini savunmaya elbette hakları var ama meseleyi bir fikir ve kanaat terörü şeklinde takdim etmeye kimsenin hakkı yok. Türk halkının % 70'i AB taraftarıymış; hangi referandumun neticesidir bu? İşsizlik ve fukaralıktan bunalmış insanlara AB'yi tek çareymiş gibi sunmanın neresi politika?

Devlet, biraz da ciddi AB muhaliflerinin sesini dinlemeli!