Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Perdeleri sonuna kadar açtım; elimden gelse pencereleri de açacağım ama o kadar cesaretim yok.

Kar yağıyor yahu, kar yağıyor!

Nihayet doğru dürüst, sindire sindire, savura savura teşrif etti hazret. Göresimiz gelmişti, meraklanmıştık, burnumuzda tütüyordu.

Birkaç dakika serpiştirip geçtiği oldu daha evvel, hatta dağı taşı beyaza da boyadı ama gönülsüz; ardından ayaz yetişmese eriyip gidecekti şüphesiz.

Bırakalım şimdi bunları; tadını çıkaralım, masalımıza gidelim, pencereleri açalım, kar havasını ciğerlerimize çekelim, tazelenelim, bir şeylere yeniden başlayalım, yeniden başlayacak bir şeyler bulalım.

Yağmur da rahmet, dolu da, bulut da ama kar başka.

Kar mucize; alışıldık bir şey olması yüzünden ondaki mucizeyi fark edemiyoruz. Nasıl bir şey o? Niçin başka bir renk değil de beyaz? Sahi, denizler niçin yeşil, gök niçin mavi, portakal niçin turuncu?

Size de öyle oluyor mu; her kar başladığında zannederim ki Yaradanımız, bizi tebrie (beraat) ettirmektedir, "Günahkârsınız, eksiğiniz-gediğiniz hesaba gelmez, üstelik nankörsünüz de ama iyilerin ve sabîlerin hatırı için size yeniden rahmet gönderdim" demektedir sanki.

Kar yağınca, durup dururken, başka bir sebep olmaksızın bu kadar sevince kapılmamız, iyimserleşmemiz, melekler gibi olmamız, belki de yanlışları düzeltmek için bize yeni bir şans verildiğini hissetmekliğimizdendir.

Sadece bir his; delilsiz, mesnedsiz, illiyetsiz bir his.

Kar yağınca her şey daha güzel olur; güzeli hatırlarız, güzellikleri hatırlarız. Hatırlamamak ne kelime; kar gösterir bize güzelliğini.

Sanki gözümüz yorulmuştur da, der ki bize:

  • Görüyorsunuz değil mi, her şeyin üstünde kendine mahsus bir doku, her dokunun kendine mahsus bir rengi, boyutu var. Şimdi beyaz bir örtü çekiyorum, dokuları, renkleri, boyutları, derinlikleri teke indiriyorum. Az önce vardı ama şimdi yok. Beyazın saltanatına ilticâ edin, düşünün, sevinin ve hamd edin!

Bunu en iyi çocuklar bilir ve anlar; o yüzden çocuklar kar yağdığında hepimizden çok sevinirler. Farkında değillerdir henüz ama onların karla, kartopuyla oynamalarında bir ibadet neş'esi saklı gibidir.


Evet, hâlâ yağıyor; dilerim ki sizler de bu satırları okurken öyle usul usul dökülüp geçecektir pencerenizden.

O zaman kar için yazılmış en güzel şiiri okumanın ve nasıl olup da bu mısraları kaleme alabilmiş olduğuna hâlâ akıl sır erdiremediğim rahmetli Ahmet Muhib Dranas'a Fâtiha yollamanın vakti gelmiş demektir.


Kar

Kardır yağan üstümüze geceden,

Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,

Ormanın uğultusuyla birlikte

Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte

Kar yağıyor üstümüze, inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,

Unutulmuş güzel şarkılar için

Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,

Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan

Sesin nerde kaldı; kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!

Uyandırmayın beni, uyanamam.

Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,

Allah aşkına, gök, deniz aşkına

Yağsın kar üstümüze buram buram...

Buğulandıkça yüzü her aynanın

Beyaz dokusunda bu saf rüyanın

Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış

Sırf unutmak için, unutmak ey kış!

Büyük yalnızlığını dünyanın.


Şairler böyledir; insana, "tam da dilimin ucundaydı, aslında ben söyleyebilirdim ama kelimeleri yan yana getirmekte zorlanıyorum" hissi veren şeyleri, bardaktan su içercesine rahat ama alabildiğine derin çağrışımlarla dolu bir kolaylıkla derleyip size sunarlar. Hâl böyleyken şairler, şiirleri ile farklı fazlarda gezinen adamlardır ve bu hâllerini düşünen, "o şiir nire, bu adam kim" diye şaşırırlar genellikle. Çünkü şair, şiirin kendisi değildir; şiirini bilinmeyen bir yerden tutup yeryüzüne, hepimizin bildiği gündelik boyutlara indiren ve seslendiren biridir.

Ve bu çok garip bir şeydir; anlatılması ve anlaşılması zor bir şey. O yüzden şairsiz bir dünyanın lezzeti, içinde şiiri barındıran bir dünyanın külfetine tercih edilmez; her neyse bir ve beraberdir. Gül ile diken gibi.


Kar yağarken başka neler yapılır?

Perdeleri, pencereleri açtık; kar havasını ciğerlerimize çektik; çıkıp karı tozlandıran yollarda rastgele yürüyüşler yaptık. Dönüşte bir çay demleyip rahmetli Ahmet Muhib Bey'in eşsiz şiirini ezberden terennüm ettik.

Başka?

Bir şey eksik kaldı; belki en başta yapmak lâzım gelen şey...

İki rekât şükür namazı! Dilerseniz dört, sekiz, kırk, yüz...


"Kar yağıyor üstümüze inceden..."