Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Kitaphaber" dergisinin ikinci sayisi masamda duruyor; gazete ve mecmualarin daracik kitap sutunlarina mahkum kalmis tasra okuyuculari icin kitaplarin dunyasina acilmis bol isikli, genis bir pencere. Avrupa menseli kagidi ehl-i huner elinden ciktigi belli zevkli mizampaji ve her seyden daha kiymetli olmak uzere "kitap" anafikirli bir dergi. Kitaphaber'i nesrettigi icin Sule Yayincilik'i tebrik etmeliyiz; sadece iyi kitap yayinlamakla iktifa etmeyen, "Merdiven" dergisi ile edebiyat dergiciligi gibi kulfetli bir gonul isine omuz veren Sule, daha simdiden yayin dunyasinda kendi tarzinin isaretlerini vermeye basladi.

Dergide neler var? Bu fasli ozet gecip icindeki lezzetten kucuk haberler tattirmak yerine bu sualin cevabini "meraklisi"na devretmeyi daha munasip buluyorum. Icinde neler yazildigini erbabi elbette zevkle okur; ben dergideki "yazi"lardan ziyade, dikkatimi ceken ve beni bir anda eski zamanlara goturen bir "cizi"den bahsetmek istiyorum. 26. sayfada yer alan bir karikatur bu; aslinda karikatur deyip gecmek eksik, ondan daha fazla bir sey: Pasifik'te bir ada, ufuk cizgisinde batan bir gemiden arkakalan kirik cizgiler. Kompozisyonun tam ortasinda (hani hep olur ya) kucucuk, siz bilemediniz on metrekarelik yuzolcumune sahip bir ada. Adanin tam ortasinda bir palmiye agaci. Agacin dibinde butun Robinson'lar gibi yariciplak, saci sakalina karismis bir adam, ellerini dizlerine dayamis bedbin bir eda ile oturmakta. Hemen yanibasinda yerde belki defalarca okundugu hemen anlasilan bir kitap cildi duruyor. Belli ki kazazedemiz talihin lutfuyla bir deniz kazasindan tek basina kurtulup, esya namina yanina alabildigi sadece o bir kitapla canini o issiz ve kucucuk adaya zor ativermis. Bu durum "insan tek kitapla bir omur gecirebilir mi?" sualini akla getiriyor; halbuki o beylik anket sorularindan biri, hep bu duruma atifta bulunur: "Issiz bir adada yasamak zorunda kalsaydiniz yaniniza hangi kitabi alirdiniz?" Belli ki bizim talihsiz kazazedenin kitap sececek zamani bile olmamis. Henuz bitmedi; isin en hicranli tarafini kasd-i mahsusla sona biraktim. Adamin sirtini dayadigi palmiye agacina bir taleba ilistirilmis ve tabelada soyle yaziyor: "Kitap degistirilir."

Ve hemen cocukluk gunlerinin daima gri-mavi tedailerle hatira gelen mutavazi dekoruna gidiverdim: Sahsi kutuphane namina yumusak kavak kerestesinden mamul bir orta boy siyah uzum sandiginin yarisini bile doldurmayan ve mevzu itibariyle birbiriyle alakasiz uc-bes kitaba sahip olabildigim bir sabilik devrinin okunacak kitap acligi ile gecen guzel gunleri...

Kitap, alamayacagimiz kadar pahali miydi, yoksa yoksa etrafimizda kitap satin alma aliskanligi mi eksikti? Neyse ki okulumuzun hemen civarindaki bir baska ilkokulun ac tavuklara dari ambari gibi gorunen guzel bir kutuphanesi vardi; cocuk zamanlarinin en leziz dakikalari, Kizilirmak Ilkokulu'nun mahzenindeki yari karanlik salonun fisilti atmosferinde gecti. Sahip oldugum ve sanki sayisini karistiracakmis gibi sirtini numaraladigim "kutuphanem"in butun variyeti "008"de bitivermisti. Baskasiyla kitap degistirmenin saadetini galiba, topu topu sekiz tane kitabi bulunan birisi anlayabilir. Boylelikle degistirdigim her kitabi, bedeli layiki vechile odenmis bir surette tasarrufuma aliyor ve sanki bana aitmis gibi icine dusebiliyordum. Kitap degistirmekten baska bir de emanet kitap edinme lezzetinden de bahsetmeli. Erisebildigim her menzilde bulunan kitaplar, okuma duskunlugumun cazibesine kapilmaktan kurtulamiyor ve ben onlari soyle veya boyle elden gecirebiliyordum.

Yuregimdeki kitap biriktirme ve kutuphane sahibi olma ihtirasini, yillar sonra dostum Ali Birinci'nin kutuphanesini gordukten sonra birdenbire kaybediverdim; dogrusu ne kadar emek ve para sarf etsem de boylesine asla erisemeyecegimi bana ihtar ettigi icin o kutuphane, karsilasabilecegim en fena orneklerden biriydi. Simdi -cok sukur- istedigim kitaba erisebilecek imkana sahip olmama ragmen, vaktiyle kitap degistirmekte buldugum essiz lezzetleri yeniden yasayabilme hassasini, karsilastigim her kitapla benim aramda hasil olan o vakumlu cazibeyi kaybettigimi fark ediyorum. Simdi hamdolsun cogumuzun "takas edilecek" yuzlerce kitabi var ve biz cogunlukla onlarin arasinda "tasarruf etmek" yerine "temelluk etmek" hissinin verdigi ahmakca (bu tabir sadece yazari tazammun eder) tatmin ile imrar-i vakt ediyoruz.

Karikaturu gorunce yuregimin "cizz"lamasi bu yuzden; tasarruf yerine temelluk'le yetinmeye baslamak hayir alameti sayilmaz cunku.

Yoksa siz de mi yillardan beri hic kitap (takas) degistirmeyenlerdensiniz?