Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Toplum yapımızda, özellikle okumuş kişilerde hep büyük işlerle meşgul görünmek, büyük şeyler üzerinde bilgiçlik taslamak adeta bir hastalık halindedir. Her konuda söz sahibi olmak, her şeyi bilmek sanki bir mecburiyet gibi kabullenilir. Herhangi bir konuda söz söyleyememek "konuyu bilmiyorum" veya "ancak şu kadarıyla bir şeyler söyleyebilirim" demek bir küçüklük gösterisi sanılır. Fertten başlayan cemiyetlere ıntıkal eden ve devlete, devlet yönetimine kadar sıçrayan bu davranış biçimi çok konuşmaya, çok vaatte bulunmaya ve neticede "kırılan cevizlerin binleri aşmasına" yol açar hale gelir. Ama!.. Eğitim sistemimizin sadece bugünkü kurtarma anlayışına göre yetiştirmiş olduğu ezberci, yorum ve analiz yapamayan kafa yapısı, bu ortamda önce kişileri ve bağlı olarak da devleti açmazlara sürüklemektedir. Fakat kimin umurundadır? Olansa ülkeye ve millete olmaktadır! Ne gam, değil mi! İşte birkaç örnek...

Vergi ve SSK prim afları

Ciddiyet ve güvenilirlik bir devletin en önemli vasıfları arasındadır. Ciddiyet, alınan kararların, kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasındaki devamlılıkla şekillenir. Devletin vatandaşları arasında haksızlığa yol açacak davranışlardan kaçınması devlet ciddiyetinin ve güvenilirliğinin temel odaklarından biridir. Ciddiyet ve güven yoksunluğunun temelinde ise adaletsizlik bulunur. Adil olmayan uygulamalar halkla devletin arasını açar ve devlete olan itimadı sarsar. İşte bu noktada duraklamalıyız!.. Son yılların Türkiye'sinde siyasi fırsatçılık ve halk yardakçılığı giderek daha çok geçerli hale gelmiş ve iktidar arayışları seçim vaatleri silsilesine bağlı olarak kolaycılığa yönelmiştir. Vergi ve prim afları da bu vaat ve kolaycılığın en önde gelen davranış biçimlerinden biridir. Böylece zamanında ve dürüstçe devletine görevini yapanların ahmak ve akılsız yerine konulduğu, daha da ilerisi vergi vermenin teşvik edildiği bir uygulamanın yardakçılığı yapılmaktadır. Bunun adı, kolaycı büyüklük (!) sendromudur...

 Bir haber: Vergi kaçağı önlenemiyor!

Haber aşağı yukarı şöyleydi: "Maliye Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen denetimler, Türkiye'de her 8 alışverişten birinde fatura ve fis kesilmediğini, bu şekilde büyük miktarlarda vergi kaçırıldığını ortaya koydu. Denetimler, devletten gizlenen gelirin, gerçek gelire oranının da yüzde 21'leri bulduğunu gösterdi. Bu arada Maliye tarafından yapılan incelemelerde, mükelleflerin düşük gelir beyan ederek vergi kaçağına sebep oldukları ortaya çıktı."

Haber yıllara dayalı çok eski bir gerçeği dile getiriyordu; ama çok iyimserdi. Okurlarımız hatırlayacaklardır kayıt dışı, kara para konularını dile getirdiğim yazılarımda daima, en az GSMH'miz kadar bir hasılanın devletin kontrolünün dışında olduğunu belirtmişimdir. Kimi bilim adamlarına göreyse kayıt dışı ekonomi GSMH'mizin bir buçuk katı civarındadır! Şu veya bu; ama teyit edilen gerçek şu ki, önemli bir kaynak devletin kontrolü dışındadır ve vergilendirilememektedir. Konuda tek suçlu sadece kaçıranlar mıdır? Yoksa, kaçağı teşvik eden adaletsiz bir vergi anlayışı ile bu kaçağa çanak tutan kafa yapısı mı? Asıl sorgulanması gereken nokta budur. Bize göre halk yardakçılığına gömülmüş ve kolaycı büyüklük hastalığına tutulmuş bir siyaset zemini Türkiye'deki asıl suçlu ve sorumludur. Hele, bir de karşı tarafın imhası hesabı üzerine yürüyen koalisyon ortaklıkları gündemdeyse! İşte örnekleri...

 Birkaç gazete başlığı

Geçtiğimiz hafta medya aydınlarının tercih öncelikleri gereği ilk sayfalara giremeyen bazı konular gazetelerin iç sayfalarına kilitlenmişti: "KİT'lerin havuz sistemi işlemiyor", "Özelleştirme gene güme gidiyor", "Kararnameyi imzalamayan Çiller ve Söylemez ekonomiyi kilitledi". Yazıların muhtevaları incelendiğinde ürkmemek elde değildi. Böylece tam uyum (!) içindeki koalisyon hükümetinin esasta karşılıklı "ince hesaplarla" yürüdüğü teyit ediliyordu. Kaybolansa ülkenin zamanıydı! O halde Türkiye, 1991'den günümüze süren koalisyon macerasının bir muhasebesini çıkarmak durumundadır. Ülkeye pahası nedir? Bu arada Türkiye'yi yönetmeye talip olanların öncelikle "kolaycı büyüklük" sendromunu asmaları gerekmektedir. Bu, kendilerine rağmen bile olsa!..