Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Nizam-Selamet-Refah-Fazilet" çizgisi, Türk siyasi hayatında otuz seneden beri ağırlığını koruyor; bugüne kadar mütemadiyen oy potansiyelini artırmayı başaran bu gelenek, "Serbest Fırka-Demokrat Parti-Adalet Partisi" arterinin temsil ettiği an'anevi sağ siyasetten farklı bir üslupta kendini ifade etti. Kısaca "Refah geleneği" olarak isimlendirebileceğimiz bu akım, otuz yılda kendi seçmenini keşfetti, yoğurdu ve biçimlendirdi. Sistemin Refah geleneğine duyduğu öfkenin temelinde şaşkınlık da var; rejimin yönetmenleri, yönetme iddiasında bulundukları toplumu değerlendirirken ilimden değil kıraathane mantığından feyz aldıkları için Refah geleneğini sürdüren partilerden çok onun seçmen kitlesine öfkelendiler; birdenbire bu kadar kesif ve kararlı bir kitlenin nereden çıktığını kestirememiş olmanın şaşkınlığıyla, çoğu kere gereğinden fazla abartılmış tepkiler gösterdiler.

Refah geleneğinin kurmay heyeti, kendilerini iktidara kadar yükselten derin toplumsal dalgaların farkına vararak onun gücünden yararlanırken akıllı, sistemin kendilerine karşı gösterdiği tepki ve öfke refleksini bir büyüme stratejisi haline dönüştürürken kurnazdı; ne var ki üzerine bindikleri toplumsal dalgayı, Batı'da misallerini gördüğümüz Müslüman Demokrat çizgiye çekmek konusunda habersiz ve isteksiz, dini motifleri siyasetin harcına katarken beceriksiz ve nihayet seçmen-parti ilişkisine bir aşiret asabiyyesi şeklini kazandırırken bilgisizdiler. Yakaladıkları derin dalgayı, kendi inisiyatifleriyle demokrasi ve tabii haklar manzumesi ile güçlendirebilecekleri tehi zamanlarda isteksiz ve küçümseyici bir eda ile konuştular; bu diskurun doğruluğuna ve faydasına kail olduklarında ise iş işten geçmiş, inandırıcı olabilmek şansını kaybetmişlerdi. Buna mukabil muhalefette bulundukları esnada sisteme karşı geliştirdikleri hırçın diskurun, iktidar günlerinde yerini uysal bir sızlanmaya terk etmesi, bir başka tutarsızlık örneği oldu.

Şimdi genel seçimlere yirmi gün kala bu geleneğin son partisi hakkında yeniden kapatma talebiyle bir dava açılmış bulunuyor. Zamanlama itibariyle bu davanın seçmen davranışlarına hangi tarzda aksedeceğini şimdiden kestirmek imkansızdır; ancak Refah geleneğinin, zaman zaman üzerine odaklanan rejim husumetinden dolaylı zarar görmek yerine şaşırtıcı bir tarzda ondan gıdalandığını da hatırlamak gerekir. Refah geleneği, bu hareketin kurmaylarının işlediği taktik ve strateji hatalarının seçmen tarafından cezalandırmasını adeta unutturan bir tarz-ı siyasetin de mimarı oldu; yaşadığımız otuz yıl içinde görebildiğimiz kadarıyla onca siyasi hata işlenmiş olmasına rağmen seçmenin, Refah geleneğini oylarıyla te'dib ettiğine hemen hiç şahit olmadık. Bu süre zarfında inşa edilen, "Kesin inançlı" seçmen profili, Refah geleneğini teşkilat ve seçmen murakabesinden neredeyse azade kıldı. İç çelişkilerin gizlenemez hale geldiği anlarda, -her nedense sert bir üslupla yükseliveren- sistem muhalefeti, her defasında geleneğin zaaflarını setr etmeye yaradı. Bu görüşünüyle Refah geleneği, Amerikan filmlerinde görmeğe alıştığımız "iyi polis-kötü polis" kurmacasının kötü aktörünü canlandırarak rejimin meşruiyetine meşruiyet katıyor gibi görünüyor; seçmenin cezalandırmadığı geleneği rejim cezalandırıyor, seçmenin murakabe etmediği yapılanmayı yargı denetliyor.

Doğrusu bu durumda insan "iyi polis"le, "kötü polis"in ne zaman birbirinin omzuna dostça vurup, "iyi iş çıkardık ortak!" diye sesleneceğini merak ediyor.