Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

*Soru: *"Sizin anladığınız anlamda Türklerin talepleri nedir?"

*Cevap: *"Türklerin talebi parlamenter demokrasidir. Ancak partimiz o dönemde kapatıldı. Demir ve beton yığınları arasına hapsettiler bizi. Bugün geldiğimiz noktada yeniden o döneme benzer bir tablo var.

Ancak o dönemin ruhuyla sorunların çözülemeyeceğini hayat bize gösterdi. [Partimiz] bu noktada bir şanstır. Türklerin parlamento ve demokrasiye olan inancını kırarsanız bu ülkeye kötülük yapmış olursunuz. Halkın iradesine saygı duyulmalı."

*Soru: *[Partiniz]in çözüm politikası nedir?

*Cevap: *Türk sorununun üniter yapı içinde çözüleceğine inanıyoruz. Türklerin; bu ülkedeki herkesin, kendisini özgürce, yasal ve anayasal düzeyde güvence altına almasını istiyoruz. Kendi dillerinde eğitim verebilme hakkını istiyoruz. Bunlar Türklerin ana sorunları bize göre.

*Soru: *Türklerin talepleri sadece kimlik ve kültürel haklardan mı ibaret?

*Cevap: *[Türkler] çatışma ortamından bıkmış durumda. Artık bundan kurtulmak istiyorlar. Bu anlamda AKP'ye verilen kredinin iyi değerlendirilmesini istiyorlar. Aş istiyorlar, iş istiyorlar, özgürlük istiyorlar. Barış istiyorlar. Biz Türklerin bazı taleplerini ihmal ettiğimizin farkındayız. Sosyal ve ekonomik projeler de geliştirmemiz lazım.


Yukardaki alıntı, Aksiyon dergisi'nin 3 Aralık Pazartesi günü yayınlanan 678. sayısında gazeteci Hamza Erdoğan'ın, DTP Milletvekili Sırrı Sakık'la yaptığı görüşmenin bir kısmıdır; bu metinde yer alan "Kürt" ibârelerini "Türk"le "DTP"yi [Parti] ile değiştirdim; ortaya böyle bir şey çıktı.


Böyle bir şey... Peki, nasıl bir şey; tuhaf mı, saçma mı, imkânsız mı, "yok canım daha neler" mi? Ne?..

Rivayet bir ammâ maksud muhtelif demişler; iki kelimesi değiştirilince mâhiyeti de farklılaştığı düşünülen bu metinden ne anladığımı söyleyeyim.

1-Bana göre Kürt ve DTP kelimelerini değiştirince metnin istikameti ve anlamı tahrif edilmiş olmuyor. Türkiye'de vatandaş ve devlet ilişkileri sadece Kürtleri rahatsız ediyor değildir. Hâşâ huzurdan ırkçılık saymazsanız, bu ilişki tarzından Türkler de, sair kimlik sahipleri de bal gibi şekvâcıdır.

2-Fark şurada; Hâşâ huzurdan ırkçılık gibi olmasın ama Türkler, bu gibi mağduriyet konularını, "biz Türkler" diye başlayan cümlelerle ifade etmek konusunda gönülsüzdür (az kalsın kabiliyetsiz diyecektim!). Söylemek aşırılık gibi olacak ama Türkler de adam yerine konulmak istiyor; Türkler de aş, iş, barış, hürriyet ve anayasal teminat istiyor. Sırrı Sakık'ın röportajı, Aksiyon'da "Devlet değil demokrasi istiyoruz" başlığı ile tanıtılmış; tastamam bu işte; hâşâ huzurdan ırkçılık saymayın ama Türkler de devlet değil, demokrasi istiyorlar.

"Devlet zaten Türklerin, daha ne istiyorsunuz birader" denilebilir; bu gibi haller Anadolu'da "kuru kuruya gadaların alayım" vecizesiyle karşılanır. Yeri gelmişken "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" efsânesinin kofluğunu da vurgulayalım. Irkçılık gibi olmasın ama şu lâfı, "Türk'ün maalesef dostu yoktur" diye düzeltsek galiba daha iyi olacak.

Türk'ün kusuru, kendini devletin yerine koyan, zihnî sâfiyetiyle başlıyor; bir nevi "ağanın malı, azabın canı" hikâyesi. İki lokma rızık bulunca yedi ceddiyle evel Allah sonra devletine dua eder durur.

İşin komik tarafı, dışardan bakıldığında Türkler'in, devletin ve milletin asli unsuru gibi görünmesidir ki bu durum bende nedense hep ağlamaklı bir hisse yol açmıştır. Niçin acaba?