Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Sizlere, "Bizim güzel bir sözümüz var böbürlenme padişahım senden büyük padişah var" diye bir cümle yazsam, şöyle bir düşünür, "Bir dakika, böyle olmaz, Senden büyük Allah var demen gerekirdi" dersiniz hemen; yazarın yanlışını düzeltmek için tetikte bekleyen bir kısım musahhih okuyucu ise hemen harekete geçip, "Olmuyor Ahmet Bey, elâleme talkın veriyorsun ama üzümün salkımını sen götürüyorsun; galiba yaşlanmaktasın" şeklinde acılı-tatlılı târizler gönderiverirler.

Şu anda Kemâl Kılıçdaroğlu'nun Hakkâri'de irad ettiği nutkun metnini inceliyorum da ünlü siyaset filozofu Macchiavelli'nin rûhunun bundan haberdar olsaydı, "Dünyaya erken geldik arkadaş" diye hayıflanacağını tahmin ediyorum, zira karşımda siyasi oportünizmin en güzel örneklerinden biri duruyor.

"Bir dakika, oportünizm de ne demek?" diyeceksiniz; oportünizm kısaca fırsatçılık demek oluyor. Gününe, yerine, duruma göre omurgayı eğip bükme vaziyeti oluyor.

Kemâl Beyi iyi niyetle anlamaya, tanımaya çalışıyorum fakat başaramıyorum. Galiba siyasi tarihimize aklına o anda ne gelirse tartıp düşünmeden söyleyen, söylediği sözden fikrî sorumluluk duyduğuna dair bir zihnî endişe taşımayan, eğer günün mana ve ehemmiyeti, bir gün önce söylediği sözün tam aksini söylemeyi gerektiriyorsa hiç düşünmeden çark ediveren bir lider olarak sevimli bir gölge bırakıp geçecek.

Ne var ki ardından renkli izler bırakacağı şimdiden kesindir. Zaten pek yavan, tuzsuz, espriden mahrum cereyan eden siyaset iklimimizde onun gafları, tıpkı Demirel esprileri gibi hep hatırlanacak.

E, bu dahi az bir şey değildir hani...

Yine de hakkını ketmetmeyelim; bir ara iyiden iyiye Madam Tussouds'un Mumyalar galerisi şekline bürünmüş gibi görünen bir partiyi, rüzgârıyla silkeledi; seçim kampanyasını da iyi yürüttüğünü teslim etmeliyiz. Çalışıyor, didiniyor, elinden geleni yapıyor. Seçim onun sayesinde renklendi.


Biliyorsunuz, CHP'nin başına gelen kaset hadisesinde "Aday olmayacağım." dedikten sadece bir gün sonra adaylığını açıklayarak yılların siyaset kurdu Önder Sav'ı kendi tabiriyle topa basıp ters köşeye yatırmıştı.

Topa basıp ters yatırmak ilginç tâbir, çalım atmayı seviyor demek ki!

Bir toplulukta Fenerbahçelilere şirinlik olsun diye, "Çocukluğumda Lefter çok iyi bir kaleciydi, ondan etkilenip Fenerli oldum." demekte de mahzur görmemişti; Böylece Fenerliler, Kemal Bey'in nasıl bir taraftar olduğunu o'ssaat öğrenip kıs kıs gülmüşlerdi. Lefter'in kaleci değil de golcü olduğunu hatırlatan bir gazeteciye gülümseyerek, "Sanırım bir ara kalecilik de yapmıştı." cevabını vererek şirinliğin evc-i bâlhasına çıkmakta tereddüt etmedi. Aslında çok ilginç bir hâdisedir bu ve bir tabiatı tek başına resmedebilir.

TSK İç hizmet kanunu'nun meşhur 35. maddesinin kaldırılması gerektiğini savunduktan sonra, "Galiba sadece değiştirsek daha iyi olacak." diye bir kere daha topa basmıştı.

Haliç'i İzmir'de zannedecek kadar iyi bir İstanbul Belediye başkanı adayı oldu. Önce İstanbul'un semtlerini, ardından ikametgâh adresini karıştırdı, ona göre İstanbul'da Kâğıthane diye bir yer yoktu, Kağıttepe vardı. Ardından İzmir'e gidip, "Aziz başkan Haliç'i temizleyecek, İzmirliler de Haliç'e girip yüzecek." dedi. İzmirliler o günden beri henüz Haliç'e giremediler, çünkü sular henüz ısınmadı ve Haliç İzmir'e bayağı uzak sayılır!

Karadeniz turundayken altı sene önce vefat eden bir müzisyene selam gönderdi; bu selamın alınıp alınmadığını bilmiyor, ancak tahmin edebiliyoruz!

Kastamonululara gülücük yaparken İstiklâl Marşı'nın şairi Mehmet Âkif'in fetva verdiğini söylemesi de o cümledendi. Âkif merhumun bir ara milli mücadeleyi desteklemek için vaaz verdiği görülmüştü ama fetvâ postuna oturduğunu herkes gibi biz de Kemal Bey'den öğrenmiştik!

Referandumda evet oyu vereceğini açıklayan bir CHP'li belediye başkanı için şöyle bir ifade kullandığı kayıtlara geçmiş bulunuyor, "Bakacağız, o belediye başkanı bizim belediye başkanımız mı yoksa halkın belediye başkanı mı?"

Türbana serbesti vereceğini söylediği mitingde de, "Öyle sayın başbakan gibi söz verip sözünün arkasında duran insan değiliz biz." demişti de ahali ne dediğini anlamak için bir gecede saçlarını ağartmıştı!

Tutuklanan iki gazeteci için Türkiye'de basın hürriyetinin olmadığından yola çıkarak, yayınlanmayan kitap için hükümetin aydınlara baskı yaptığını ileri sürmüş ama ardından hayatı hakkında kitap yazan bir yazarın kitabını toplatıp, muhtemel satış rakamı kadar para tazminatı istemekte bir çelişki görmemişti.

Memleketi Tunceli'de genel af sözü vermiş, üç gün sonra Kayseri'de, "Terör kalksın, affı düşünürüz." diyerek küçük bir figür daha göstermişti.

"Benim adım Kemal!" çıkışı aslında medyatik, sempatik bir buluş sayılabilirdi ama şimdi internet klibi oldu.

Hakkâri'de de "Özerklik" meselesine girdi, "Avrupa'da kabul edilen yerel yönetimler özerklik şartını aynen kabul edeceğiz." Sizler bu yazıyı okuduğunuz esnada bu ifadesini çoktan restore edeceği gibi bir his var içimde (Nitekim salı akşamı itibariyle sözünü düzeltmeye başladı bile...)

Bu Hakkâri konuşmasına bir mim koyuyorum!


İnsan konuşurken sürçer, dili takılır, yanlış telâffuz eder fakat Kemâl Bey'in gafları sürçme türünden değil; o her şeyden önce hazırcevap, hiçbir lâfın altında kalmayan, taşı gediğine koyan, hatta belki iyi espri yapan birisi olarak görüyor kendini. Yakın çevresinin bu kanaati desteklediğine şüphe yok.

"Herkes rahaat bir nefes alacak." diyen sesi samimi geliyor kulağa ama sözlerinin fikrî sorumluluğuyla karşılaşınca omuz silkip yeni bir düzleme geçivermesi pek hayra alâmet değil doğrusu.

Böyle gidecek, gidebildiği yere kadar gidecek. CHP'nin ağır yükünü taşıyamadığı anlaşıldığı an itibariyle partinin adam öğütme mekanizmaları bu defa Kemal Bey için çalışmaya başlayacak.