Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Cihet"i askeri'nin, siyasi meselelerde görüş beyan etmesi Kemalist, yani Atatürkçü bir gelenek sayılabilir mi?

Cevabın kilit ismi, Tek Parti döneminin değişmez Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'tır. Mareşal, Cumhuriyet'in ilan edildiği gün başlayan Genelkurmay Başkanlığı kariyerini, fâsılasız 21 sene sürdürmek suretiyle, belki dünya tarihinde bile eşine az rastlanır bir rekorun sahibi olmuştu; esasen Fevzi Paşa Mütareke ve Milli Mücadele devrinin en mühim asker"siyaset adamı çehrelerinden birini temsil eder. Küçük bir misâl: İstanbul Hükümeti tarafından 3 Şubat 1920 tarihinde Harbiye Nâzırlığı görevine atanan Paşa, aynı yılın nisan ayında görevinden istifa ederek Ankara'ya geçmiş ve istifa kararının 3. ayında, yani 3 Mayıs 1920 tarihinde TBMM tarafından bu defa Meclis hükümetinin Milli Müdafaa Vekilliği'ne getirilmişti. Fevzi Çakmak'ın, "İkinci Adam" İsmet İnönü'nün Milli Şeflik devrinde bile makamını koruması ve görevinden ancak 68 yaşında iken "yaş haddi" gerekçesiyle emekli edilmesi sebepsiz değildir. Paşa, Tek Parti devriyle özdeşleşen uzun Genelkurmay Başkanlığı görevi boyunca ordu ile siyaset arasındaki kompartıman duvarının bizatihi kendisi veya garantörü olarak fonksiyon ifa etti. Bu dönem boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, 1960 sonrasında görmeye alıştığımız biçimde siyasi meselelerde görüş beyan ederken görmeyiz. Bu durum, Fevzi Çakmak'ın inisiyatifinden ziyade Mustafa Kemal Atatürk'ün öğrencilik yıllarından beri bizzat yaşadığı asker"siyaset ilişkilerindeki yüksek gerilime ve bozuk ilişkilere karşı bir tepki mahiyetini taşır. Tek Parti yıllarındaki en sert ve tek ordu"siyaset ilişkileri krizi, 1925 yılında ortaya çıkan asker"mebuslar meselesiydi. O tarihe kadar, siyasi ve askeri şartların icabı olarak varlığını sürdüren ordu komutanlarının mebus sıfatıyla Meclis'te yasama faaliyetlerine katılma imkânı, Gazi'nin kararlı bir adımıyla ortadan kaldırılarak bu iki sıfatı taşıyanların tek tercihte bulunmaları istenmişti. Bu radikal operasyondan sonra 27 Mayıs Darbesi'ne kadar cihet"i askeri'nin siyasi tavır alması ve bu tavrı izhar etmesi gibi bir hadiseye tesadüf edilemez. Mustafa Kemal Atatürk, özellikle 1908 Meşrutiyet İnkılâbı'yla başlayıp 1925'e kadar uzanan 17 senelik dönemde ordu"siyaset ilişkilerindeki her nevi krizi, bizzat içerden müşahede eden bir asker kimliği ile yaşamış ve görmüştür. 1925'ten sonra, Cumhuriyet tarihinde siyasi bir aktör olarak ordunun adı geçmez; tek siyasi aktör Reisicumhur ve onun tayin ettiği hükümetlerdir. Ordu ise, Mareşal Çakmak'ın idaresinde, siyasi otoritenin emrindedir. Bu uzun suskunluk devrinin tahlilini yaparken gerek Atatürk'ün, gerek İsmet İnönü'nün vaktiyle parlak bir askeri kariyerden gelmiş olmaları ve "münci", yani kurtarıcı sıfatıyla siyasi hayat içinde orduyu adeta tabii bir şekilde temsil etmeleri de görmezden gelinemez. Nitekim bu model, çok partili hayata geçildikten sonra Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk ve Kenan Evren gibi asker kökenli kişilerin cumhurbaşkanı seçilmelerinde çok etkili olmuştu.

Şimdi soruyu tekrarlayabiliriz: "Cihet"i askeri'nin, siyasi meselelerde görüş beyan etmesi Kemalist, yani Atatürkçü bir gelenek sayılabilir mi?" Sorunun tek kelimelik karşılığı "hayır"dır, ama günümüzde tek kelimelik karşılıklar revaçta değil; "ancak" bağlacı ile başlayan "ihtirâzî kayıt" cümleleri, tek kelimelik cevapları geçersiz bırakıyor. Misâl: Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı mıdır? Tek kelimelik cevap, yine "hayır"dır ama hemen ardından ihtirâzi kayıt geliyor: "Ancak Türkiye'nin özel şartları..."

Kemalizm'in fiili ve tarihi referans dönemi "Tek Parti Devri" değilse hangi devirdir? Asker"siyaset ilişkilerinde en mâkul model olarak tek parti devrindeki ilişkileri esas ittihaz edecek olursak, 27 Mayıs'tan sonra vuku bulan gerginlikleri, Kemalist teorinin hangi argümanı ile izah etmek mümkün olabilecektir? Gerektiğinde "durumdan vazife çıkarma"yı meşru hale getiren kanun düzenlemeleri, tarih itibarıyla tek parti döneminden sonraya tesadüf ediyor. Bu durumda Kemalist retoriğin, bazı halefleri tarafından "selefi model"in maddi verilerini tekzib edercesine yeniden üretildiği, adeta "Kemalist içtihatlar" aracılığı ile yeniden inşâ edildiği gibi bir durumla karşılaşıyoruz.

....

1930'da Balkan Paktı kurulurken, Mareşal Fevzi Çakmak bir sempozyum düzenleyip, "Balkan Antantı'na taraftarız ancak..." diye başlayan bir siyasi analiz yapmış mıydı meselâ; hep merak ederim.