Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Araplar Mekke'de modern bir şehir kurmak istemişler ve üç aşağı beş yukarı bu arzunun bütün görünür icaplarını yerine getirmişler fakat Mekke asla modern bir şehir değil. Suud kamu idaresi Mekke'yi modernleştirmek konusunda mütereddid kalmış. Bu tereddüd sadece Mekke'nin özel şartlarından değil, belki bütün Ortadoğu toplumlarına mahsus, bütün kültürel çatışmalardan yenik çıkmak kaderinin tecellisi olarak anlaşılmalı.

Mekke, topografik açıdan bizim Amasya'nın beş altı kere çoğaltılmış haline benzetilebilir. Burada ufku daima bir yanardağ indifaının soğuk küllerinden hasıl orta büyüklükteki tepelere benzeyen yükseltiler çevreliyor. Genel intibanın aksine ucu bucağı görünmeyen çöl ufku yerine insanı Mekke içinde kapanmaya zorlayan bir coğrafi kuşatılmışlık söz konusu.

Araplar Mekke'de modern bir şehir kurmak istemişler ve üç aşağı beş yukarı bu arzunun bütün görünür icaplarını yerine getirmişler fakat Mekke asla modern bir şehir değil. Suud kamu idaresi Mekke'yi modernleştirmek konusunda mütereddid kalmış. Bu tereddüd sadece Mekke'nin özel şartlarından değil, belki bütün Ortadoğu toplumlarına mahsus, bütün kültürel çatışmalardan yenik çıkmak kaderinin tecellisi olarak anlaşılmalı. Bir şehir planı olduğu muhakkak ama şehir planlaması fikri zayıf. Mesela Mekke'nin bir hac şehri olduğu fikrini hatırlatan "müdir" bir bakış açısı yok. Hac mevsiminin çok yoğun bir haftası içinde bütün ulaşım otobüs ve taksilerle sağlanıyor. Şehirde mütemadiyen yollar trafiğe kapatılarak akış yoğunluğu azaltılmaya çalışılıyor ama nafile. Taksi şirketi var (İcar) lakin şehirdeki hemen her özel taksi, bilhassa Hac mevsiminde ticari maksatla yolcu alabiliyor. Gözünüze kestirdiğiniz her arabayla kısa süreli bir taksi sözleşmesi yapabilirsiniz. Belki de hacı trafiğini azaltmak için izin verilen bir uygulama ama derde deva olmuyor. Tramvaylı sistem hiç akla gelmemiş, halbuki Mekke'nin ilacı tramvay—metro karışımı bir toplu taşımacılık gibi görünüyor.

Trafiğe tam bir keyfilik hakim; hatalı park yüzünden bir araca ceza kesilmiş olması teorik olarak imkansız gibi zira yollarda iki, bazen üç şerit halinde keyfi parklara rastlanıyor.

Mekke trafiği

Araplar araba kullanmayı seviyorlar ve çılgın gibi araba kullanıyorlar; buna rağmen çok kötü şoför oldukları tartışılmaz. Şehirdeki araçların neredeyse tamamı yara bere içinde ve üstelik hayli eski Amerikan ve Japon modellerinden oluşuyor. Çok benzin tüketen, kamyon cesametinde motoru olan iri ve hantal arabalar. Ananevi "petrol zengini arap" imajını Mekke'de görmedik. Bunun birkaç sebebi olmalı: İlki ekonomik sıkıntı olabilir, ikincisi zengin kesimin hac mevsiminde Mekke'den ziyade diğer şehirlerde bulunmayı tercih etmesi veya hacı kalabalığında ortalıkta görünmemek arzusudur belki de.

Ve klakson çılgınlığı. Şoförlerin bir eli daima klakson üzerinde tetikte bekliyor sanki. Sabahın seher vaktinde bile klakson seslerinden uyunamıyor. Resmi görevli araçların daima kullandıkları sirene mukabil özel sektör de klakson çalarak bu garip karnavala iştirak ediyor.. Klakson çalmak sanki yaşama sebebi gibi bir şey.

Burada da gökleri iki kuş paylaşıyor; güvercin ve serçe. Karga görmedim, belki vardır. Kediler de bizimkilerden farklı; kalça kısımları yüksek ve başları daha ufak. Garip ama köpek de görmedim.

Kaldırım adabı

Kaldırım var şüphesiz fakat kaldırım fikri yok. Arap keyfi, istenen yerde kaldırımı diklemesine kapatan geniş tahtlar kurulmasını hoş görüyor; büyük bir kayıtsızlıkla bu derme çatma tahtlara yan gelip; çay kahve içiyorlar. Herhalde bu biraz da iklimin temkin ettiği mahalli ve kültürel bir özellik olsa gerektir. Keza kaldırımlarda ve yol kenarlarında yatmak da olağan işlerden. Mevsim dolayısıyla güvenliği sağlayan emniyet görevlileri ve askerlerin müsait park ve arsalarda çadır kurarak barındıklarını gördük, tabii hemen yanıbaşında kaldırıma serilen geniş halılar üzerinde çay ve kahve keyfi yapılması da olağan görüntülerden.

Buna bağlı olarak seyyar satıcılık çok yaygın. Pazarlıksız alışveriş etmek düşünülemez bile. Pazarlık bütün satıcıların sahtekar olduğu, bütün alıcıların şüpheci ve muhteris olduğu anlamına gelmiyor galiba, bu bir ticari teamül. Bizim de bu fikre nice sonra geldiğimizi kabul etmeliyiz. Bu bakımdan marketler gündelik alışverişi standartlaştıran bir görev yapıyorlar.

Arap zevkine dair

Bulvarlarda ağaçlar var ve hepsinin dibinde birer musluk. Sulama problemi böyle giderilmeye çalışılmış. İklim açısından bu yılın hacıları Mekke'nin en latif günlerine rastgeldikleri için şanslılar. Ağaçlar yemyeşil. Hava sıcaklığı 25'den 35'lere doğru yükselip durdu.

Arap zevki çocukça. Mekkede klasik çizgiler taşıyan çok az bina görebildim. İncik boncuk, yaldız, kabartma gibi şeylerden hoşlandıkları anlaşılıyor. Mağazalardaki eşyalar da hep bu naif zevke yatkın çizgiler taşımaktaydı. Grafik sanatlarda abartıyı seviyorlar. Mobilya zevkleri bizim 12 Eylül sonrasında moda olan abartılı oymalar ve parlak renkli akıma tıpatıp benziyor. Minder kaplamalı ve ayna gömmeli sehpalar, kunt ve gösterişli koltuklar hayli yaygın.. Parlak ve farkedilir renklere bayılıyorlar.

Arap fontlarını çok kaba kullanıyorlar. Hattatlıkta niçin mesafe alamadıkları anlaşılıyor. Hat sanatının İstanbul'da kazanmış olduğu irtifaı bu bakımdan hemen hatırlıyoruz. Bu alfabenin niçin Türklerde büyük bir sanat haline geldiği halde buralarda yüksek bir sanat formu haline gelemediği meselesi üzerinde düşünmeye değer.

Amerikan tarzı hakim her şeye. Beslenmede, meşrubatta Amerikan üslubu kendini hissettiriyor ve sadece buralarda değil galiba batılı olmayan dünyanın her yerinde mahalli hayat tarzı kendisi gibi kalamamak tehlikesiyle başbaşa. Klasik zevke hitab eden kahveci dükkanı mutlak vardır ama ben görmedim. Varsa yoksa meyve suyu ve sallama tabir edilen çay; o da kağıt bardaklarda! Marketler hep ithal mamulle dolu. Bir Arap sanayiinden söz edilebilir mi? Terkibi bile garip geliyor insana. Bir broşürde milli gelirin çoğunluk itibarıyla petrol ve petrokimya ürünleri imalatına bağlı olduğunu okudum. Tabii tarıma müsait alanlarda üretilen zirai mamulleri de kaydetmek gerek fakat bu ülkede üretilen katma değerin mahiyet itibariyle petrol ve türevlerine bağlı oluşu büyük bir handikap.

Milli gelirde son zamanlarda vahim düşüşler görülmüş. Bu günlerde Suud ekonomisinin daralma içinde olduğu söyleniyor. Yöneticileri en ziyade düşündüren şeyin yeni kuşağa nitelik ve iş kazandırmak olduğunu öğrendik, bu yüzden yabancıların açtığı her dükkanda birer Suudi vatandaşı çalıştırma uygulaması getirilmiş. Buna mukabil gereğinden fazla süre çalışan yabancılar, biraz da işgücünü yerlileştirmek maksadıyla dönüşe teşvik ediliyormuş. Suudi vatandaşlarına memuriyet ve askerlik gibi hizmetler dışında sanat ve maharet kazandırmak arzusu aslında anlaşılır bir şey. Günün birinde petrol değerli bir meta olmaktan çıktığında, katma değer üretmeye alışkın olmayan bir toplumun ne türlü krizlerle karşılaşacağını kestirmek zor değil çünkü.

"Hacıya hizmet etmek şereftir" sloganını Mekke'de hemen her yerde görmek mümkün; önceki yıllara göre hac hizmetlerinde büyük mesafeler alındığı da söyleniyor. Belki de Suudi yönetimi petrol avantajını günün birinde kaybederse, hac turizmini mükemmel standartlara ulaştırmayı kararlı bir devlet siyaseti haline getirerek katma değer üretmek yoluna gidecektir zira dünyada ikinci bir Mekke yok: Amerika'nın bir çok eyaletindeki Mecca isimli kasabaları saymazsak tabii!

Bir ülke ahalisi hac hizmetlerinden sağlanan gelirle geçinebilir mi derseniz "elbette" derim.