Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bayramın son günü akşamı Mekke, on günden bu yana alıştığımız o muhteşem karmaşayı bir gömlek gibi üzerinden sıyırarak mutadına geri dönüverdi: Caddeler boşaldı, otobüs ve araç trafiği seyreldi. Hacıların barındığı "mektep" binaları önünde gezinen mahzun hacılar dışında hemen her şey alışıldık ritmine bürünüverdi. Hâlâ burada kalan bütün hacıların gözü şimdi tek istikamete çevrilmiş durumda: Medine! Hemen her mektebin önünde yığılan dağlar gibi valiz ve zemzem bidonları etrafında otobüs bekleyen hacılar, âdeta Mekke'nin hüznüne timsal oluyorlar.

Mekke'nin derinliklerine doğru...

Bayram ertesi, hayli zamandır Mekke'de yaşayan bir dostumuzun lütfuyla doyasıya bir Mekke turu yapabilme zevkini tattık. İlk durağımız Mina oldu. Daha önce önünden defalarca geçtiğimiz halde fark etmemize imkan bulunmayan müstesna bir mahalli ziyaret ettik. Mina çadırlarının hemen elli metre kadar arkasında kalan bu yer, Efendimiz'in Akabe biatını akdettiği mahal idi. Bu mevkide hayli eskiden kalma olduğu anlaşılan üstü açık bir mescid bulunuyor. Ondört asır önce Efendimiz'e iki cihanda itaat sözü veren bahtiyar insanların bastığı topraklara basıyor olmak tarif edilemez bir şey. Ne var ki ziyaret ettiğimiz mekan, dünya tarihinde taşıdığı benzersiz ehemmiyetle hiç de mütenasip olmayan, adeta terkedilmiş bir görüntü sergiliyordu. Duvarlarında vaktiyle ecdadın da buralara himmet ettiğini gösteren taş kitabeyi görünce çok daha farklı duygulara kapıldığımızı tahmin edebilirsiniz.

Daha birkaç gün önce mahşeri bir kalabalıkla çalkalanan Cemerat meydanda (büyük, orta ve küçük şeytanı temsil eden taş yükseltilerin bulunduğu alan) sadece temizlik görevlileri ve araçları vardı. Birkaç kilometre sonra Arafat mevkiine geldiğimizde yine aynı hüzün verici sessizlik ve tenhalıkla karşılaştık. Uçsuz bucaksız Arafat düzlüğünün ortasındaki hemen tek yükselti olan Cebel"i Rahme'nin eteğinde yer alan ve artık susuz kalmış Osmanlı çeşmeleri ve su kuyusunu ziyaret ettikten sonra tepeye çıkıp Kur'an'da zikredilen bu mübarek vadiyi seyrettik.

Tercih edilmiş

gönülsüzlük...

Mekke'de hemen her mevkii, şüphesiz ki Efendimiz'in hatıraları ile dopdolu fakat öyle anlaşılıyor ki yönetimin tercihi, bu mahallerin özellikle işaretlenmesi ve çerçevelenmesi konusunda bilinçli bir gönülsüzlük gösteriyor. Hemen Mescid"i Haram'ın karşısında yer alan ve içinde Efendimiz'in doğduğu ileri sürülen ev bile, sıradanlıktan kurtulamamış, hatta üzerinde niteliğini gösterir bir levha bile yok. Buna rağmen hacıların çoğunluğu evin niteliğini biliyor. Ne olursa olsun Mekke, bağrında ağırladığı en aziz mekân durumundaki Haram"ı Şerif'in karşı konulmaz cazibesiyle buralara kadar gelebilmek şansını bulan bütün mü'minlerin gönlüne sürûr ve heyecan veriyor.

Terbiyeli bir tebessüm ile...

Dini vecdin belirli bir eşyaya, mekana, kabire veya mahalle bağlanması noktasında Suudi yönetimi, bizim dini coğrafyamızda yer yer yadırganan hassasiyetler gösteriyor. Mesela Hac mevsimi boyunca Mekke'nin hemen her mescidinde namazdan sonra "şirk ve bid'at" konusunda hacılara yönelik hutbeler irad edilmesi bu hassasiyetin tipik bir numunesi; keza Cebel"i Rahme eteklerinde de yine aynı mevzuda ikazlarda bulunan muhtelif dillerde yazılmış dev panolar gördük. "En doğru İslâmi yorum budur" şeklindeki ikazların, bu derece beynelislam bir mevsim esnasında sıkça tekrarlanması, "ne derece etkili olduğu bir yana", hacılar arasında terbiyeli bir tebessümle karşılanarak geçiştiriliyor.

Ecyad deyince...

Ecyad Kalesi meselesi, Haram'a ziyarete giden her Hacının gündeminde şöyle veya böyle yer aldı. Mescid"i Haram'ın üçüncü teras katında Ecyad'dan arta kalan hazin boşluk rahatça görülebiliyor; şimdi orada Mekke'nin hırçın tabiatını tam bir sadakatla aksettiren kaya kırıntılarından müteşekkil bir yığından başka bir şey seçilmiyor. Bu arada Cidde'deki Türk Başkonsolosluğu'nun seçkin personelinden bazılarıyla Mekke'de tanışmak ve kısa süreli de olsa sohbet etmek fırsatı bulduk. Böyle kritik diplomatik misyonlarda genç ve işinin ehli devlet görevlileriyle karşılaşmak insanda bir vaha tesiri uyandırıyor.

Bir öyle kardeşlik ki...

Bugün Mekke'de son günümüz; nasib olursa yarın Efendimiz'in yurdu, misk kokulu, nurlu Mediye'ye hareket edeceğiz. Birkaç gün gecikmiş de olsak Medine'ye kavuşmak heyecanı, doktor, gazeteci ve TÜRSAB görevlilerinden oluşan genç topluluğumuzu daha şimdiden heyecanlandırıyor. Yeri gelmişken belirtmeliyim ki takriben on günden beri barındığımız TÜRSAB'ın Mekke'deki merkez ofisinde sanki kırk yıldan beri tanışıyormuşuz gibi tesis ediveren kardeşlik ikliminden de özellikle bahsetmem gerekiyor, bu tatlı kardeşlik hukukunun pekişmesinde şüphesiz Mekke'nin manevi ikliminin de büyük payı var.

Biraz sonra veda tavafında bulunmak üzere bütün arkadaşlarla birlikte Haram'a gideceğiz ve bu yazı sizlere Mekke'den gönderdiğim son mektup olacak. İlk hacı kafileleri çoktandır memlekete dönmüş olsa da sizlere Medine intibalarımı da ulaştırmaya gayret edeceğim. Mekke'den cümlenize selam, dua ve muhabbetle.