Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kalleşliği, alçaklığı, köpekliği kınamanın anlamı nedir; son zamanlarda bizde bir "ama sen doğru dürüst kınamadın bile" modası başladı. Bir kalleşliğe uğruyoruz, hemen ardından birileri kalemi kağıdı alıp "kınadı-kınamadı" çetelesi tutmaya başlıyor; demek ki ters açıdan da olsa böyle bir kalleşlikten menfaat sağlamayı uman felaket komisyoncuları var. Eğer mânidar bir tutum aranıyorsa birilerinin çıkıp, "bu cinayetler çok haklı sebeple işlenmiştir; bravo!" demesi anlamlıdır. Böyle bir aklıkıt var mı Türkiye'de?

Terörün ilâcı basit; istihbarat. Yetmiş milyonumuz sabahtan akşama yevmiye beş vakit terörü kınasak çâre olmaz; elin kaatili, "aman beni çok kınıyorlar" diye utanıp-arlanmaz. Çâre belli; istihbarat. "Kimin eşi başörtülü" cinsinden lâfta değil, etkili ve hakikaten "derin" istihbarat. İstihbarat zaafı, şekil A'da görüldüğü gibi evvela şaşkınlık, bol gevezelik ve ardından başkalarının istihbaratına râm olma halini getirir. Olup bitene siz mânâ veremezsiniz başkalarının izahına muhtaç kalırsınız.

Kaatillerin üslubu bu defa farklı; arkalarında mânidar tarzda iz bıraktılar ve ilk hadise failleri bir günde belli oldu; muhtemelen ikinci hadisenin failleri de bellidir. Bu çapta bir hadisede ilk faili netleştirdik diye "vecettü" çığlığı atmak erken; daha önceki suikast olaylarında da pek çok isim açıklandı ama o olayların hemen tamamı faili karanlık kaldı. Ardında iz bırakanın mantığını çözmeden kabak gibi ortada duran emarelere atlayıp netice çıkarmak, en azından "aculluk" veya usûlen yanlış değil mi?

Ciddiyet derecesini bilemem ama İstanbul Emniyeti'nde tecrübeli polislerin tayinlerle sağa sola dağıtıldığı yolunda bir yaygın şikâyet var; Kağıt üstünde haklı gibi görünüyor lâkin pratikte işlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyoruz. Ortalama doğru şudur: İstanbul diğer vilayetler cinsinden bir vilayet değil; Kırıkkale için faydalı olan İstanbul için ters sonuç verebilir. Tayin ve nakillerde bu inceliklere riayet edilmesi lâzım; öyleyse "ortalık tecrübesiz görevlilere kaldı" teranesinin ardında ne var; o da bir başka mesele.

Hâlâ, "istihbaratta koordinasyon"dan bahsediliyor; "e, günaydın yani" derler adama. Koca 28 Şubat sürecini, Susurluk'u boşuna mı yaşadık biz; hiç ders çıkarmadık mı? Kamera şakası gibi; demek hâlâ aynı yerdeyiz!

Her yönetim tarzının onsuz edemediği bir fazilet var: İstifa müessesesi. Bizde ne böyle bir lüzum, ne de müessese oluşmadı. Tıkanıklığın en mühim sebeplerinden birisi budur; sıradanı, beceriksizi, başarısızı ödüllendirmek isteseniz bundan âlâ usûl gelir mi aklınıza? Bürokrasinin itibarını en çok yere düşüren hadise, genel itibarla Türklerin istifa kavramı hakkında geliştirdikleri bilinçli cehalettir; "istifa mı, nedir o, hayır düşünmüyorum!.." Bizde tam tersi câridir ve yürürlükteki idari hukukumuz "memurlar mazlum olur" mütearifesi üzerine bina olunmuştur; kısaca "âcil hallerde görevde kalma teknikleri" de diyebiliriz buna.

En azından sözlerini yemeyip istifa ettikleri için merkez sağın iki eski liderinin resmini cüzdanımda taşıyasım geliyor. Güçlü ve teknik devlet, "istifa" kavramının havalandırma ızgarası gibi fark edilmez ama câri ve aktif bir tarzda idareye katıldığı bir iklimdir. Sağdan soldan, yukardan aşağıdan örnek bol fakat en ucuzundan akılsız düşman edinmek derdinde olmadığım için isimlendirmeyi irfânınıza bırakıyorum.

Terörle istifanın ne alâkası var şimdi diyeceksiniz; haklısınız , yok gibi görünüyor ama var; bu kalleşliklerin tertipçileri kimlerle dans ettiklerini iyi biliyorlar galiba; kısaca teröristleri iştahlandıran yönetim zaafımız, -ki her neyse- yerli yerinde duruyor; lök gibi!