Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

“Karanlığa küfredeceğine bir mum yak!” sözünü Konfüçyüs üstâdımıza yakıştırmışlar. Doğruluğu hakkında emin değilim ama sözün gereğini yerine getiren bir hâdiseden bahsedeceğim.

Yaz aylarında filmin yapımcısı arkadaşım, “Hocam bir film çekiyoruz; Riva civarında düğün sahnesinin açık hava çekimleri olacak, davetlimsin.” dediğinde neler söylediğimi çok iyi hatırlıyorum: “Böyle bir zamanda film çekmek ha!” Şaka filân değil, “Size içmeye su bile yok” tehdidinin en sıcak zamanları. “Zamanlama pekiyi görünmüyor, birilerinin haberi olursa filmi gösteriye koyacak sinema bile bulmak zorlaşır.” deyince arkadaşım, “Karanlığa küfredeceğine bir mum yak!” vecizesini hatırlatan güzel bir karşılık vermişti, “İyi ya, tam zamanı işte!”

Aradan yaklaşık dört ay geçti. Birleşen Gönüller filminin henüz gösterime hazır olmayan halini 15-20 arkadaş bir arada seyrettik. Babayiğitliğe leke sürmemek için bir ara karanlık salonda sağımı-solumu kolaçan ettim; millet birbirinden ödünç kâğıt mendil isteyip duruyor. Aksilik, yanıma mendil almayı unutmuşum! Alayımız birden yaşadığımız en insanî durumlardan birini sahte öksürüklere boğup, nezle numarası yaparaktan vaziyeti idare ettik. “Mendiller fora”ydı anlayacağınız!

Birleşen Gönüller iyi film; iyi niteliğini hakeden pek çok film var ama bunlardan pek azı, karanlığın en yoğun olduğu anda bir mum yakarcasına, takdir edilesi bir cesaretle çekilebilmiştir. Yoo, “Film iyi gişe yapsın, biz de para kazanalım.” derdi yok filmin ardında; bilakis hayli yüksek bir sanat ve estetik diliyle topluma yöneltilmiş, “Bizim bir derdimiz, bir davamız, bir ülkümüz var; anlayın!” dâveti Birleşen Gönüller.

Altı harf, bir kelimeye sığdırılmış bir kavram: Hizmet! Bundan ne anlamak gerekir; bu sıradan insanlar; fırıncılar, bakkallar, öğretmenler, memurlar, işçiler, anneler, babalar niçin bu kelimeyi duyunca hayatlarının kâr ü kisbi kenara bırakıp bu kavramın içini doldurmak için yola koyuluyorlar. Pekâlâ, on katını başka işyerlerinde kazanabilecek derecede eğitim ve kabiliyete sahip iken bu fidan gibi genç kızlar, filinta gibi delikanlılar niçin daha ana kuzusu denilecek yaşlarda diyar-ı gurbette hizmet nöbeti tutmaya gönüllü gidiyorlar? Bilen biliyor fakat bilmeyen daha çok. Özellikle, “Bunlara birileri haşhaş mı içiriyor, afyon mu yutturuyor ki, bir söz üzerine bu çocuklar hayatlarını fedâkârlık üzerine yeniden kurabiliyorlar?” diye merak edenlerin mutlaka görmesi gereken bir film. Alın size açık istihbarat eey savcılar! Seyircisi artsın diye söylemiyorum, gişe rekorları kırmasını da beklemiyorum ama bugünlerde vatan hainliğinden casusluğa, şeytanın art bacaklığından virütik salgın hastalığa kadar benzetilmedik melânet bırakılmayan bir topluluğun temel motivasyonlarını anlamak isteyenler için en kestirme yol budur; en yakın sinemaya gidip Birleşen Gönüller’i seyretmek ve sonra başını ellerinin arasına alıp, “Ömrüm boyunca kendimi bu kadar yürekten adadığım bir dâvâm oldu mu hiç benim?” diye nefis hesaplaşmasına girmek...

Bir sinema bileti fiyatına öğretici bir memleket gerçeği; “Bu ülkede böyle insanlar da var mı hâlâ?” diye şaşırmanıza gerek yok. Hamdolsun, böyle binlercesi daha, karanlığa küfretmeden bir mum yakmaya devam ediyor ve edecek...

Filmde beni en çok, Hizmet camiasının öteden beri kısık sesle eleştirdiğim ve biraz da dudak büktüğüm sanat ve estetik kavrayışındaki seviye yükselmesi etkiledi ve çok memnun oldum. İnşallah bu filmi başkaları da takib edecektir ve işin güzel tarafı; Birleşen Gönüller, bundan sonra tutuşturulacak sanat ışıkları için ille de aşılması gereken bir eşik olacak. Emek verenlere binlerce teşekkür...

Ve nihayet trende Cennet kızımızın doğum sahnesi. Breh breh! Bülend Abi’yi -ilerde; şimdi olmaz!- o sahneyi seyrederken tasavvur ediyorum da...