Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Küçük esnafla büyük esnaf tepkisi arasındaki farktan öğretici dersler çıkıyor; küçük esnaf öfkesini anında sokağa aksettirip var gücüyle bağırırken sermaye yapısının kırılganlığını, siyasi sistemle ilişki kurmakta acemiliğini ve "orta direk" diye adlandırılmak için daha hayli ekmek yemesi gerektiğini gösterdi; üstelik, giriştikleri eylemler kolaylıkla provoke edilebildi.

Davulla zurnayla haber verilen bir provokasyondu bu. Tandoğan mitingi, küçük esnafın protesto gerekçesini zayıflatırken, "biz kışkırtma olacak dememiş miydik?" diye "uzakgörüşlülük!" sergileyenlerin elini güçlendirdi.

Buna mukabil "büyük esnaf"ımız, bu gibi hallerde nasıl davranacağını artık öğrenmiş bulunuyor; Siteler'in, İskitler'in, Ostim'in küçük esnafları markör kalemle karton döviz hazırlarken onlar kredi verebilecek haldeki Batılı ülkelerin büyükelçileri ile yemek yiyor ve Ankara'daki güç santrallerini sırayla ziyaret ederek görüş alışverişinde bulunuyorlardı. Bu arada olan, iki menzil arasında kaldığı için ağlamaklı bir görüntü veren küçük esnaf temsilcilerine oldu. Sınıf itibariyle artık küçük esnaflıktan bir hayli kurtuldukları anlaşılan esnaf önderleri, aslında ait oldukları patronlar kulübünün ağzıyla konuşmaya çalışırken kendi tabanlarına da hoş görünme endişesini gizleyemediler. Onlar için artık iki tercih var; ya patronların ligine terfi edecek ya da küçük esnafı temsil iddiasından vazgeçecekler. Bu durum, bütün gençlik ve orta yaşlılıkları boyunca kendini işçi hayranı zanneden bazı büyük burjuva yazarlarının esnaflarla ilgili duygularının açığa çıkmasına sebep oldu. Mesela bunlardan biri Mao'yu kaynak göstererek diyor ki: "Dünyanın neresinde ve hangi milliyetten olursa olsun, iki köylü kadar birbirleriyle benzeşen başka bir şey yoktur. Ben yukarıdaki benzeşmeye başka bir sosyolojik kategori daha ekleyeceğim: Esnaf!". Bir başkası ise hempasının köylü benzetmesine "faşist" sıfatını ekliyor: "Dünyanın hiçbir ülkesinde esnaf doğru dürüst bir siyasi fikre sahip olamamıştır. Türkiye'de ise esnafın büyük bölümünün en rahat ettiği düşünce, ki bence bu düşünce bile değil, otoriter milliyetçiliktir. Bazıları buna faşizm de diyor".

Kendisini hiçbir zaman esnafla beraber hissetmediğini ileri süren eski

tüfeğin biri ise, esnaf kesiminin 12 Eylül'den beri depolitize edildiğini ve bu yüzden karşı çıktığı fikrin alternatifini üretemeyen bir kitle haline geldiğini ileri sürerek vecizesini patlatıyor: "Bir zehir yutmuşlar, panzehir olarak ondan biraz daha fazlasını yutmak istiyorlar."

Köylü, faşist veya ebleh! Esnaf niçin, bu gereğinden fazla okumuş çocukların öfkesini ve hatta nefretini celbediyor dersiniz? Katma değer ürettikleri için mi, yoksa devlete eklemlenip aybaşlarında garanti maaş ve limitsiz sosyal güvenlik himayesine sığınmadıkları için mi? Bunların nazarında küçük esnaf, büyük sermaye ve global pazarlama stratejilerinin karşısında tarihi tasfiyeye uğramaya mahkûm bir ârıza gibi görünüyor. Niçin? Çünkü zihniyet itibariyle "geri" bir toplumsal ideoloji savunurlar; muhafazakâr davranırlar, orta sınıfı güçlendirirler ve yavaş yavaş da olsa büyük burjuvaziyi kuşatarak alanlarını daraltırlar. Fakat kimse esnafın ne kadar dilsizleştirildiğini, toplumsal dayanaklarının nasıl kaydırıldığını ve "krizde ilk önce gözden çıkarılacak sınıf" yaklaşımıyla sokağa itildiğini anlamaya yanaşmaz.

Ey küçük esnaflar; sizin anlayacağınız büyük burjuva yazarlarının nazarında hızla eksilmesi gereken bir "kemmiyet"i temsil ediyorsunuz; aile babası, insan, sevgili veya vatandaş olarak yoksunuz. Baltazar'ın rüyasında gördüğü kâbus gibi: "Mene, tekel, feres". Mene: Sayılı günleriniz sona erdi, Tekel: Terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz, Feres: Ve ülkeniz (tezgâhınız) paylaşılacaktır!

(*) Ahd-i Atik; Danyal, 5. bab