Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bir metal bloku veya parça, eğer uzun zaman yüksek titreşim, basınç veya çekme gibi güçlere mâruz kalıyorsa, metali meydana getiren atomların arasındaki bağlar gevşer; neticede metal malzeme, vasıf bozulmasına uğrar, kendisinden beklenen dayanıklılığı kaybedip fiziki değişime uğrarmış.

"Nereden biliyorsun ve nereden icab etti bu mânâsız mâlumat tafrafuruşluğu?" diyeceksiniz... Evvelâ "Nereden biliyorsun?" sualini aydınlatayım: Dört başı bayındır bir köşe yazarı, üzerine vazife olan ve olmayan pek çok şeyi bilmek, bilmiyorsa bile biliyor gibi görünmek zorunda olduğundan metal yorgunluğu hakkında bazı bilgilere erişmem güç olmadı, lâkin yorgunluğun metalde atomik mi, yoksa moleküler ölçekte mi tezahür ettiği konusunda mütereddidim; bunca yıllık öngörü ve sezişlerim bana, metal yorgunluğunun moleküler çapta tezahür edebileceğini ihsâs ediyor fakat yine de "Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir fendir" vecîzesi mûcibince son kararı fen heyetine terkediyorum.

İmdi gelelim, "Nereden icab etti bu metal yorgunluğu meselesi?" sualinin cevabına. Sonda söyleyeceğimi peşinen ifade edeyim: Hükümetin hâli bende tam bir metal yorgunluğu intibâı bırakıyor ve fakat hocalarımız daima tembih etmişlerdir ki, sosyal meselelerde benzetme unsurlarına müracaat etmek yanıltıcıdır, zinhar alışkanlık haline getirilmemelidir! Yani memleketi bir gemiye benzetip, yolcularını ahaliye, mürettebatını işçi sınıfına veya üretici güçlere, yöneticileri kaptana, sert fırtınaları da krizlere teşbih ederseniz güzel bir temsil kurabilir, bazı meseleleri daha basit ve anlaşılır bir şekilde anlatabilirsiniz fakat mahzurunu unutmamak kaydıyla: Memleket bir gemi değildir!

Her şeye rağmen takdir edersiniz ki metal yorgunluğu benzetmesi, hükümetin hâletini tasvir için çok elverişli bir model teşkil ediyor: Evvela, on sene müddetince hükümet titreşim, basınç, çekme-itme, hattâ "darbe"yi geçtik, "Balyoz" gibi fiziki faktörlerin âlâsına muhatap kalmış ve üçüncü dönem bir kenarda tutulursa kendinden beklenenin üstünde direnç göstererek, "Aferin be ince yanı!" dedirtmiştir. Hikâye mâlum fakat tekrarında fayda var: Köylü, kağnıda ağır yük taşıyor, fakat iki tekerleği birleştiren ahşap dingilin bir tarafı öyle incelmiş ki, köylünün canı ağzında her adımda dingili gözleyerek, "Aman ince yanı, dayan ince yanı" diye yalvarıp durmakta. Derken "Çat!". Köylü eğilip bakıyor ki dingil en sağlam görünen kalın tarafından kırılmıştır. Dayanamayıp takdir ediyor: "Efferim be ince yanı!"

Madem teşbihle yola çıktık, mahzurunu bile bile devam edelim: Metal yorgunluğu tabii ve mukadder bir gelişmedir, çalışan aksâmda yorgunluğu gidermek için parça değişimine gidilir. Kural şu: Yeni parça, eskisinden daha taze, daha mukavim ve vasıflı olmalı. Sanayi çarşılarında itibar edilen tâbirle "Yan sanayi" mâmulleri, bazen "ince yanı"nı aratacak kertede dayanıksız çıkabilir. "Orjinal, gıcır gıcır" olduğu faraziyesiyle tâzelenen bir parça bir serî hayâl kırıklığı yaşatabilir. Bazen, ilk nazarda insanda, "Muhteşem bir kadro oluşturdum galiba" zannını uyandıracak derecede iyi görünen bir modifiye-toparlama işlemi, önlenemez bir randıman düşüklüğüne sebep olabilir. Bunları metal ve motor konularındaki derin uzmanlığımın eseriyle söylüyor değilim; hükümetin ve bürokrasisinin -çünkü artık hükümetin tamamen kendi eseri olan, 2002'de olmayan bir bürokrasisi var- muhtelif aksâmına ve tezahürlerine bakarak ifade ediyorum. Hangi aksâmın, nerede ve hangi sûrette su koyverdiğini tâdâd etmeyeceğim fakat zâhirdir, açıkça görünüyor. Çok ısrar edilirse, Noel babanın karakteri konusunda 2011'in en iyi esprisini patlatan Keşan Müftüsü'nü Kültür Bakanı'nın, "Cahil" diye techîle kalkışması bu cümledendir; kendisi farketmeyebilir fakat kendisiyle birlikte yüksek verim beklenen bir takım aksâma uzun bir tatilin iyi geleceği kanaatindeyim.

Özün özü: Muhalefet saflarında hükümete alternatif teşkil edecek bir basiret ve metânet emâresine ne yazık ki hâlâ tesadüf olunmuyor; çâre, hükümetin, şu yeni durumu başka bir gözle yeniden tedebbür ederek "Neyi, nasıl eksik yönetiyoruz?" sorusuna hâlisâne ve radikal bir cevap aramasıdır gibime geliyor.