Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Önceki gece geç saatlerde kameraların karşısına geçen BJK Başkanı'nın yüzünde, -maazallah- büyük felaketlere veya akıl almaz ihanetlere ve kayıplara uğramış birinin gerginliği okunuyordu.

Hepimizin hayretle dinlediği o sözleri söylerken, arka plandaki yöneticilerin bu kararı canla başla destekledikleri belliydi.

Bu kararın isabetini tartışmak benim işim değil, fakat kararın alınma tarzı çok garibime gitti: Başkan kızıyor, idarecilere telefonla talimat veriyor; onlar kararı basına açıklıyorlar ve maçtan iki saat sonra biraraya gelip onaylıyorlar.

Hani fren mesafesi, hani sabır, hani o efsânevi "Beşiktaşlılık Duruşu"?


İnternet cemaatinin bir kısmı pek alıngan; yazanla yüz yüze gelmeden serbestçe atış yapabilme imkanı verdiğinden midir nedir, kıldan-tüyden meseleler karşısında akılalmaz alınganlık vesileleri üretip ağızlarından geleni boca ediyorlar. "Minare Gölgesi..." başlıklı yazıda geçen "cami cemaati" sözüne birisi kızmış; "sen cemaat kavramıyla dalga geçiyorsun... "

Fesubhanallah! Beşiktaşlı fanatik taraftarlara hitaben yazıyorum. Yazıyı dikkatle okuyunuz; hasseten Beşiktaş'tan değil, bir başka şeyden, futbolu algılama biçimimizden bahsetmeye çalışıyorum; önce dinleyiniz, sonra gerekirse ateş edersiniz.


Maaşallah bütün büyük kulüplerimizin en az 20 milyon taraftarı var! Ağzını açan taraftar sayısıyla gurur duyduğunu belirtir laflar ederken, o camia adına konuşan kişi olarak kendisinin önemini vurgulamaya çalışıyor. 20 milyon aklın bileşkesi o sözler midir yani? Maalesef ve ne yazıktır ki futbol kulüplerimizin örgütlenme kültürü, demokratik modelden "aşiret tipi örgütlenme"ye doğru kayıyor: Karizmatik, güçlü başkanlar, burnundan kıl aldırmayan yöneticiler, gazete sayfalarında "kulüplerinin" hakkını savunan futbol yazarları, çılgınlıklarıyla övünen fanatikler, rakibini aşağılamaktan başka işe yaramayan taraftar siteleri, 100 yıllık tarihler, 100 yıllık birikimle bir türlü uyuşmayan futbol kültürü birikimi ve tekniği...

Plağın öbür yüzünde kulübe yatırılmış büyük miktarda şahsi paraların bir işe yaramadığını görmenin gerginliği var; kulüp bütçelerinin çoğu göstermelik; asıl bilançonun bazı yönetim kurulu üyeleri ve kulağı delik gazeteciler dışında kimseye açıklanmadığı sır değil. Ve bu garip futbol organizasyonu, ne yazık ki Türkiye'de milyonlarca insanı cezbediyor; sağlıksız, hatta hastalıklı bir taraflılık, derunundaki sebepler anlaşıldığında insanda ağlama hissi uyandıran bir güce tapınma psikolojisi. Aşırı romantizm denetlenmediği için kulüpler, milyonlarca taraftarın şahsiyetini bütünleyen hastalıklı bir bağlılık ikonuna dönüşmüş; bireyi, kulüp ruhu içinde eriten mariz bir alâka.


Kuralların canı cehenneme, ille de bizim takım kazanmalı; bunu engelleyenler "düşman"; aşiretimizin düşmanı. Fair play ise ezilenlerin, ezenlerin tahakkümünden kurtulmak için uydurdukları bir zayıflık ideolojisi.

"Kavgam"ı açın, bakın; vaktiyle Hitler de öyle söylüyordu!


"Türk futbolu nasıl kurtulur?" sualinin cevabı, artık hiç de umurumda değil; bacak kadar çocukları bile çılgına çeviren ve doğru düşünmekten alıkoyan bu kollektif cinnetin nasıl önlenebileceği konuşulmalı asıl. Ne yazık ki Türkiye'de futbol etrafında olup bitenler ile milli meseleler etrafında gösterdiğimiz tepkiler fena halde birbirine benziyor; bütün bunlar bana, "millet olmak veya olamamak" olgusuyla fena halde ilgili görünüyor.