Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Anadolu’nun ve muhtemelen insanlık tarihinin ilk testeresi nerede ve kaç yaşında?” sorusunun cevabını biliyorum:

Çorum Müzesi’nde!

Asıl mevzu o değil fakat denk gelmişken haberdar edeyim; Çorum’da fevkalade güzel ve zengin bir müze var; müzede ağırlıkla Hitit dönemi eserleri sergileniyor. “Dünya çapında bir şey olmazsa ben ilgilenmem arkadaş!” diye burun bükecekler için ilave edeyim; Çorum Müzesi, Hitit medeniyeti konusunda dünyanın en iyi müzesi. Müzenin güzelliklerinden birisi de son dönem Osmanlı sivil mimarlığını temsil eden binasının restorasyondan sonra kullanılır hale getirilmesi. Vakıa bu anlattıklarımı kültür turizmi için ülkemize gelmiş turistler zaten biliyor, siz de bilin istedim.

Gelelim, tarihin ilk testeresi meselesine; bu tâbirin biraz iddialı olduğunun farkındayım fakat kerem buyrunuz, “Tarihin ilk bilmem neyi” diye iddia olunan nesneler ve olgular, tabiatı icabı biraz iddia hükmündedir. “Nereden biliyorsun; öteki nesneleri teker teker gördün mü?” sorusuna cevap bulmak zordur, o yüzden böyle bir hükmü yokuş aşağı yuvarlayacaksınız mecburen...

Tarihin ilk testeresi de işte bu nitelikte bir iddia. Elbette tarihin ilk testeresi sayılabilecek diğer örnekleri görmedim; üstelik bir “köşe yazarı” olarak sayısız konuda bilgi ve ihtisas sahibi bulunmama rağmen bir antropolog olmadığımı –kısık sesle de olsa- itiraf etmek zorundayım.

Tezimin bütün zayıflıklarını dürüst ve açık bir dille itiraf ettikten sonra şimdi en güçlü delile geçebilirim: Bu örnek evet, yanlışlanabilir bir nitelemedir fakat, “Bir dakika, sana itirazım var ey yazar; tarihin en eski testeresi bu değildir” diyebilecek birinin en azından Çorum Müzesi’nde bulunan örnekten çok daha eski bir testereyi bulup göstermesi lazımdır. Binaenaleyh, bu örneğin ele geçirilmesine kadar itirazcıların sabır göstermesini ve iddiamı sessizce kabul etmesini bilimsel centilmenlik namına rica ediyorum.

Çorum Müzesi’ndeki testereyi göreli beri on yıldan fazla zaman oldu fakat gayet iyi hatırladığımı zannediyorum; testere bronzdan mâmuldü. Hal böyle olunca o testerenin –su içinde- 3500 senelik bir geçmişe sahip olduğunu ileri sürebiliriz. (Sizlere acıdığım için bronz çağı hakkında etraflı bilgi vermiyorum).

Buradan yola çıkarak, “İnsanlığın ilk marangozu Anadolu’da yaşamıştı” diyebilirim fakat “Bugünlük bu kadar polemik yetişir” düşüncesiyle asıl meseleye geçiyorum: İlk testerenin insanoğlu tarafından icad edilmesinden bu yana yirmibirinci asrın ilk çeyreğinde, önemsenmesi gereken bir devrim yaşamakta olduğumuzu iddia ediyorum. Bu sessiz sedasız devrimin adı, tahmin edebileceğiniz gibi testereyle ilgilidir ve tam ismi şöyle olsa gerektir:

Testerenin demokratikleşmesi devrimi!

Lütfen bu keşfimi, “Demokratik testere devrimi” diye sulandırmaya kalkışmayınız; bu niteleme ile kasdettiğim şey, testere dediğimiz medeniyet yapıcısı âletin ilk defa her eve girecek kadar bollaşması, ucuzlaması, harcıâlem bir mahiyete bürünmesi ve neticede herkesin hayatın herhangi bir anında testereye ihtiyaç duyabileceği varsayımının kuvveden fiile geçmiş olmasıdır!

Bu noktada testerenin demokratikleşmesi devrimi olgusunu ikiye ayırmama müsaade buyrunuz:

a-Konvansiyonel testere devrimi

b-Motorlu testere devrimi

Konvansiyonel, yani “alışıldık, bildik” demek oluyor kestirmeden. “Şu bildiğiniz testere” deyip geçsem bilimsel olmayacaktı, o yüzden şu anda evinizde mevcut bulunan ve büyük ihtimalle dişleri açılmadığı için hiçbir işe yaramayan, belki de şimdiye kadar hiç kullanmadığınız o paslı testerenin “Konvansiyonel” bir özellik taşıdığını size hatırlattığım için bana minnet duymanız gerekir ama böyle şeylere artık aldırış etmiyorum. Bu arada siz, evdeki testereyle en son ne yaptığınızı hatırlamaya çalışırsanız kâfidir!

Gelelim motorlu testereye...

Günün birinde bir motorlu testere sahibi olmak, kalbimde bir hicran, yüreğimde hazîn bir ukdedir. Ona en çok ihtiyaç duyduğum zaman itibariyle meret o kadar pahalıydı ki, hırdavat vitrininde nazlı gelin gibi süzülen testereyi iç çekerek seyredip, “Gâvur da neler yapıyor azizim; biz bu heriflerle suret-i katiyyede harbedemeyiz!” diye hayıflanmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Halbuki şehrin münasip bir kuytusunda üst üste yığılmış, takriben üç-beş ton civarında hurdaya çıkmış eski telgraf direği, kesip biçmem ve onları bir tahta kulübe haline getirmem için beni bekliyordu. Bir motorlu testerem olsa ne güzel olacaktı! Konvansiyonel testere (artık ne demek olduğunu biliyorsunuz!) veya keser, balta türü kesicilerle günlerce uğraşmak için ne vaktim, ne de enerjim vardı. Olmadı!

Geçenlerde, vaktinin çoğunu pazarlama faaliyetlerine ayırmış adı pek bilinmeyen bir kanalda yayınlanan reklam filmini görünce içim cızz etti. Filmde arabasıyla ormanlık arazide giden bir adam, yola devrilmiş bir ağaç görünce duruyor ve kıskançlıktan çatlama raddelerine getiren bir özgüvenle bagajın kapağını açarak oradan –tabiri maruz görünüz lütfen- “Fıstık gibi” bir motorlu testere çıkarıyordu. Sonrası mâlum. Benzinli motorun marş ipini çekerek o tatlı motor homurtusuyla testereyi çalıştırıyor ve densiz ağaç kütüğünü olduğu yerde sekiz on parçaya keserek haddini bildiriyordu.

-Kim bagajında, yoluma bir ağaç kütüğü düşerse onu parçalara ayırayım diye bir motorlu testere taşır ki; fantezinin bu kadarı da fazla, diyebilirsiniz. Oysa ki insanlık bu gibi ihtimalleri hesaplayan adamların önsezileriyle ilerleme yolunda mesafe almıştır.

Tabii işin en tatlı kısmı, motorlu testerenin 2 yüz lira civarında bir bedelle adresinize teslim edilecek olmasıydı. 200 liram vardı ve bir motorlu testere edinmek için tabir yerindeyse deli oluyordum; ne yazık ki iki küçük engelle karşı karşıyaydım:

a-Evde motorlu testereyi koyacak yer yoktu.

b-Ve evdekilerin, “Motorlu testere ile ne keseceksin; inşallah mobilyalardan işe başlamayacaksın?” yollu itirazlarının da işaret ettiği gibi kesecek bir şey de bulunmuyordu maalesef.

Motorlu testere devrimine birkaç yıl farkla geç erişmek beni üzüyor fakat benimle aynı duyguları paylaşan testeresever halkımızın mutluluğunu düşündükçe içimi tatlı bir huzur kaplıyor. “Diğerkâmlık” denilen şey de herhalde budur!

Benim için o kadar üzülmeyiniz efendim; evde halen muhtelif boy ve diş karakterinde beş-altı tane “konvansiyonel” testerem var ve onlarla, günün birinde hanımın birkaç günlüğüne kızkardeşine yatıya gitmesini fırsat bilerek bazı mobilyalar üzerinde tadilat yapmak gibi hain bir projeksiyon geliştirmekteyim.

Ama lütfen aramızda kalsın; kimseler duymasın! [email protected]