Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Gecenin en tatlı uykularını şafağa yakın saatlerde bölen sahur safâları bitti; sahur ki annelerin zamanıdır; herkesten evvel uyanan, ocak tüttüren, tencere kaynatan, aza-çoğa bakmadan sofra donatan ve herkes yemeğini bitirip el ayak çekildikten sonra düzeni eski haline getiren onlar. Bir tas yavan çorbanın yanına bir dal maydanoz, iki yaprak yeşil nane iliştirip öğünü iftar kılanlar da onlar. Sağolun annelerimiz, kardeşlerimiz, kadınlarımız; bayramınız kutlu olsun, bunu hak etmiştiniz çünkü.

Hesap günü tamamlanıp da cennete gidecek yola koyulanların şirin tezcanlılıklara büründüğü o tatlı telâşeye benzer zamanlarda, iftar evvellerinde, sahur esnalarında, bayram sabahlarında, teravih dakikalarında onların da birer oruçlu olduklarını hiç akla getirmediğimiz insanları en azından şimdi hatırlayabiliriz: Şoförler, memurlar, polisler, hemşireler, doktorlar, nöbetçiler, esnaflar, kasiyer kızlar, nöbetçi savcılar, jandarmalar, hudutlarda nöbet bekleyen ana kuzusu askerler, belediye görevlileri, garsonlar, bankacılar, gazeteciler, itfaiyeciler, kapıcılar, kaloriferciler, seyyar satıcılar; varlığınızı aklımıza bile getirmediğimiz halde oralarda bir yerde işinizin başında olmanızın verdiği güven hissiyle güzel bir Ramazan geçirdik. Sağolun, bayramınız kutlu olsun.

Avuçları, gönülleri ve niyetleri dualı insanlar vardı; hepimiz dua ettik ama onlar her dualarına "hepimizi" de idhal etmeyi hiç unutmadılar. Onlar Şehr-i Siyâm'ı Kur'an'la ziynetlendirdiler; hatim sürdüler, mukabele takip ettiler, tefsir, meâl okudular. Gözlerini ve kalplerini ışıklandırdılar. Biz gaflet gösterdik, onlar göstermediler. İnanan inansın, inanmayan inanmasın; bereket ve huzurumuz onların dualardan diktiği direkler üzerinde durur bizim; sağolsunlar, bayramları azîz olsun.

Sâhib'ül hayrât vardı, hayır sahipleriydiler. Var-yok hesabı yapmadılar, az-çok demediler, "varını veren utanmamış" deyip yoksul sevindirdiler; nice ocaklara ateş, nice sahanlara yağ, bulgur, mercimek, nice demliklere çay koydular; ümit oldular, güzellik oldular, "Rezzâk" olana minnete kendilerini vesile kıldılar; vâriyetlerini ve kazançlarını, akkor haline getirilmiş demir parçasında nasıl kir ve pas kalmazsa öylece "tezkiye" ettiler. Öyle kârlı bir alışveriş ettiler ki veren de kazandı, alan da. Sâhib'ül hayrâta teşekkür ederiz; bayramları bayram olsun.

Şu veya bu sebeple bu güzel mevsimi oruçsuz geçirenler oldu; kiminin içi eridiği halde sıhhatleri izin vermedi, yerine fidye ödeyerek oruç neş'esine ortak oldular; kimilerine zor geldi, kimileri fıkhen mükellef oldukları halde akıllarına yatmadığı için oruçsuz kaldılar ama Şehr-i Siyâm'ı oruçlulara zehir etmemek nezaketini gösterdiler, huzursuzluk, kavga, nizâ çıkarmadılar; ufak-tefek aksaklığı anlayışla karşıladılar. Şu bayram sevincinde onların da hissesi var. Sağolunuz oruçsuz kardeşlerimiz, bayram hepimize yetecek kadar sevinç yüküyle geldi zâten; bölüşelim; bayramınız kutlu olsun.

Ramazan'ı zehir olanlar vardı; kimi esâret, zulüm ve ateş altında orucu bir şeref sözü olarak beyinlerinde taşıyan, iftarları sahurlarına karışmış muzdarip insanlar vardı. Fellûce'de Amerikalı, Filistin'de İsrailli zorbaların tahakkümü altında Ramazan onlar için ağır bir imtihan oldu. Yakınlarını kaybedenler, hasta başında bekleyenler, acıyı kızgın kavurga gibi yüreklerinde taşıyanlar, bir anlık öfkenin mahkûmiyetini pahalıya ödeyenler vardı; onlar da oruç mükellefi idiler, bayram herkesten ziyade onların da hakkıdır; ümid ederiz ki gelecek bayramlarda onlar da bayram gibi bayram ederler.

Geçenlerde birkaç gence kulak misafiri oldum; "Mübarek onbir aylar geldi nihayet" diye seviniyorlardı. Onbir ayı hakkıyla mübârek bilenler de yaşadı. Hemen Mevlâ bizleri, bütün zamanı aziz ve mübarek bilenlerden kılsın.

Ramazan'da sürç-i lisan ettikse affediniz aziz okuyucular. Bayramınızı tebrik ederim.