Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Türkiye’de sol muhalefet, “Gezi” örneğine takıldı kaldı. Hükümetin öngörüsüzlüğü ve hadiseyi iyi teşhis edememesiyle sivil muhalefet tarihimize neredeyse bir destan gibi yazılan Gezi olayları, “Bir daha bunun benzerini nasıl icat edebiliriz?” arayışlarına sahne oluyor.

Ankara’da ODTÜ içinden geçecek yol için ağaçların kesileceği bahanesiyle Gezi benzeri bir direniş örgütleme çalışmaları bu arayışlardan biriydi. Esasen Ankara’da direniş gayretleri hiç bitmedi, azalarak da olsa küçük hadiselerle sürdürülmeye çalışılıyor.

İstanbul’da Fındıklı merdiveni diye bilinen çok basamaklı merdivenin bir gece içinde rengârenk boyanması, ertesi gün belediyenin bu renkleri gri ile kapatması, direniş merakındaki çevreler için yeni bir tutamak oldu. Beyoğlu Belediye Başkanı mâkul konuşuyor; önceden belediyeyi veya ilgili kuruluşları bilgilendirmek, mahalli bir anketle halkın görüşüne başvurmak yoluyla çevreyi boyayla güzelleştirme arayışlarına taraftar olduğunu söylüyor.

Mâkul olan, direnişçi takımı için pek matah bir çözüm değildir; onlar mâkulu değil, hükümeti asabiyetten kaskatı kesecek derecede zorlama eylemler peşindeler. Gerçek niyetlerinin parktaki ağaçlar veya kamuya açık bir merdivenin yeknesaklığını renklendirmek olmadığını artık herkes biliyor. Onlar şirin ve zararsız görünüşlü, mümkünse çevreci, hattâ estetik itiraz noktaları yakalayarak bir şeylere direnmek, bu yolla görünür hâle gelmek peşindeler. “Gezi örneğine takılıp kaldılar” derken kastettiğim de buydu. Nitekim, direniş haberlerine meraklı yayın organlarında, “Otorite renkliliği neden sevmez?” başlıklı entelektüel yorumların kaleme alınması, direnişçilerin nasıl bir bunaltı içinde olduklarını gösteriyor.

Maksat bir şey yapmak değil, sadece direnmek çünkü.

Direnmek, kamu düzenini aksatmadığı sürece ayıplanacak bir eylem biçimi değil; tam aksine demokratik üslûba bürünmüş itirazlar ve eylemlerin demokrasimize yeni hacimler ve mesafeler katacağını düşünüyorum.

Rengârenk merdiven eylemi, direnişçilerin verdiği örnekte Türkiye’de ciddi mânâda toplumsal ve siyasi muhalefetin ne kadar yetersiz kaldığının işareti. Muhalefetteki siyasi partiler ciddiyet ve inandırıcılığı kaybetti. Muhalefet sözcüleri her akşam ekranlarda görünüp kimsenin gülmediği esprilerle tükenmişliklerini sergiliyorlar.

İktidar ümitleri yok; daha fenası iktidar hevesleri de kalmamış. Günün birinde kendilerini iktidar yerinde bulacak olsalar, bu ihtimâl herhâlde kendilerinin bile en büyük kâbusu olurdu. Oysaki uzun zamandan beri –şeklî değil ama fonkisyonel mânâda gerçek- muhalefetsizliğin ne kadar endişe verici bir durum olduğunu anlatmaya çalışıp durmaktayız. Ciddiyet ihtivâ etmeyen bir muhalefet performansı, hükümeti verimsizleştiriyor ve sadece kendisiyle yarışır hâle getiriyor.

Gezi olaylarının en dikkat çekici boyutu, en hararetli gününde Kadıköy’deki mitingini iptal ederek Taksim’e gelmek isteyen CHP’lilerin meydana alınmayışıydı. Dikkat çekici bir göstergeydi; Gezi direnişçileri, CHP’den kurum mânâsında daha örgütlü ve imkânlı olmadıklarını elbette biliyorlardı; kararın gerçek sebebi, CHP markasının, yedeğinde yürünmeyecek derecede güven telkin etmekten uzak olmasıydı.

Meclis’teki muhalefetin etkisizliği, Gezi veya Fındıklı benzeri eylemlerle ikame olunamayacak bir boyutta demokrasimizi kemirip duruyor. Hükümet ise tek başına gündem belirleme üstünlüğüne sahip olmanın verdiği tehlikeli bir özgüven hissiyle kararlarının tartışılmasını hoşnutsuzlukla karşılamakta.

Hâlbuki demokrasi bir dengeleme ve karşılıklı kontrol rejimidir. Dört yılda bir seçimlerin yapılması ön şart elbette ama kesinlikle yeterli değil. Bu durumda, “İnşallah hükümet muhalefetin yapması gereken şeyi de üzerine alarak kendi eksiğini kendisi fark eder” diye dua etmekten başka çare kalmıyor. Yönetime basiret dileyen yazılarımın anlamı da buydu zaten.

Özellikle Suriye krizinin teşkil ettiği hayli kritik bir dönemeçte bulunduğumuz şu günlerde sivil ve politik haliyle muhalefetimizin yetersizliği ciddi bir mesele olarak önümüzde duruyor.

Muhalefetsizlikten yakınacağımız kimin aklına gelirdi?