Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Başbakan'dan bahsetmek hoşuma gitmiyor ama mecburum; cuma günü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin en yetkili dört ismi, IMF 1. Başkan Yardımcısı Stanley Fischer'e bir nevi tekmil verdikten sonra Başbakan sorulara cevap vermeye çalışırken, hiç de "egemen bir ülke"nin en yüksek siyasi sorumlusu olarak görünmüyordu: "Sayın Fischer'in görüşlerini de almak gerekiyordu."

Türk ekonomisinin yönetimi Fischer diye birine verilecek idiyse, vaktiyle bize mekteplerde "milli istiklal" kavramı niçin öğretildi acaba; üstelik dört ortaktan müteşekkil koalisyona ne hâcet var? Gücü yeten biri varsa bunları kamuoyuna açıklamalı.

Bir hükümet, ülkenin bütçesi üzerinde söz sahibi değil ise, millet adına "fiilen" hangi hükümranlık haklarını kullanır? Ekonomiyi yönetemeyen bir hükümet kendi toprakları üzerinde "içgüveyi" durumuna düştüğünü nasıl fark etmez?

Adamlar haklı olmalı; galiba biz hakikaten geri kafalıyız! Bizim saatimiz, Kemal Atatürk'ün "istiklâli tamme" hassasiyeti civarında donup kalmış. Türkiye, "IMF Holding"e bağlı denizaşırı bir şirket haline gelmiş de ona kızıp duruyoruz. Hani şirketin yerli yöneticileri, bilançoda kâra geçseler problem kalmayacak gibi görünüyor hepimize.

Türkiye, üç çeyrek asırdır büyük bir azim ve kararlılıkla direttiği Atatürkçülük hatt-ı müstakiminden vazgeçmiş olabilir mi? "Parayı veren düdüğü çalar." sözünün siyasi etkilerini hatırlatmaya gerek yok; ama merak bu ya, merak ediyorum: Ekonomiyi IMF'ye devretmek, "iktisadi bağımsızlık" fikrinin ihlâli ise, doğrudan Atatürk ilkelerinin de ihlâli anlamına da gelmez mi?

Diyelim ki hükümranlık sadece iktisadi boyuttan ibaret değildir; başka bir örnek geliyor aklıma. Türk milleti adına hüküm veren ve egemenlik hakkını kullanan Türk mahkemelerinin kesinleşmiş kararlarından ötürü, Türk Hükümeti'nin AB bünyesinde hüküm veren mahkeme kararlarına istinaden her yıl bütçeden yüzbinlerce dolar tazminat ödemeyi kabul etmesi nasıl yorumlanacaktır?

Egemenlik nedir, kimin adına ve nasıl kullanılır; bilen kaldı mı aranızda?

Türkiye, Atatürkçülükten inhiraf etmeyi gerektiren bir ideolojik makasa girdiyse, bu hususta Richter ölçeğine göre vaziyeti kollayan sistem sismografları niçin anlamlı bir sinyal göndermiyor? Aslında fazla bir tercih imkânları da kalmadı; ya, "olup bitenler Atatürk ilkelerinin ruhuna uygundur ve asayiş berkemâldir" diyecekler, ya da Anayasa'nın 6. maddesi mucibince, "Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye ve sınıfa bırakılamaz" diyerek Türkiye'nin bir denizaşırı şirket gibi yönetilmesine karşı çıkacaklar. Başka ihtimal var mı? Var!

 Suskunluk.

Halbuki yetkili biri çıkıp, "Arkadaşlar, anayasada yazılı olan her şeyi gereğinden fazla ciddiye almayınız; anayasalar vatandaşları bağlar, bürokratik oligarşileri bağlayabilecek anayasa henüz kaleme alınmamıştır. Dolayısı ile bu gibi tehlikeli şeylerle zihninizi kurcalayıp zihin sağlığınızı bozmayınız" demiş olsa mesele netleşecek. Ama susuyorlar ve sustukça millet indinde kredi kaybına uğruyorlar.

Bilmek hakkımız, yeniden soruyoruz ve samimi cevap bekliyoruz:

1- Atatürkçülük, bir rejim doktrini olarak hâlâ câri midir?

2- Hâlâ câri ise, Atatürk'ün "irâde-i milliyeyi âmil" ve "Istiklâl-i tamme'yi temin" fikri, Atatürkçülük fikriyatının içinde midir?

3- Eğer bu iki fikir Atatürkçülük'te mündemiç ise, bu iki prensibin ihlâli söz konusu mudur?

4- Eğer bu olup bitenler "ihlâl" değil ise "ihlâl" nedir, nasıl olur?

5- Içinizde, Atatürk'ün, çok değil son bir haftanın gazetelerini okuduğunu varsayarak nasıl bir tepki göstereceğini kestirebilecek i'zan kalmış mıdır?

Ve son bir sual;

-"Konuyla ne alâkası var?" diyebilirsiniz; ama yine de bilmek isterim: İçinizde Atatürk'ün nutkundan herhangi bir sayfayı açıp kekelemeden okuyabilecek ve ne demek istediğini anlayabilecek kaç kişi çıkar?

DÜZELTME: Cumartesi günü yayınlanan "Başbakan'ın bilmediği" başlıklı yazıda geçen "men'iyyat" kelimesini yanlış kullandığım için okurlarımdan özür dilerim. Doğrusu "menhiyyat" olacaktı. Bu hatayı hatırlattığı için Zübeyir Yetik Bey'e de ayrıca tesekkür ediyorum /ATA