Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Çocukluğun en leziz, en hatırlanası saatleri herhalde, iyi resimlenmiş bir macera kitabına gömülüp dünyayla alâkayı kestiğimiz dakikalardı. Tom Sawyer’in Maceraları’nı okurken kapıldığım zevk seliyle, aradan elli yıl geçtikten sonra bir daha karşılaşmak ne kadar güzeldi.

Eksik olmasın İş Bankası Kültür Yayınları, Modern Klasikler Dizisi başlığı altında yeni bir seri yayımlamaya başlamış. Mark Twain’in Huckleberry Finn’in Maceraları’nı öteden beri okumak nasib olmadı; tam elli yıl sonra. Üstelik tam tercüme (Bülent O. Doğan’ın eline, kalemine sağlık). Kitabın tek eksiği, böyle muhteşem bir çocuk klasiğinde mutlaka bulunması gereken illüstrasyonlar.

Resimli çocuk kitabından bahsetmiyorum; illüstrasyon, çocuk gözünde resmin gerçekliğe en çok yaklaştığı ve sanata dokunduğu an demek bana göre. Meselâ bir Jules Verne kitabını illüstrasyonsuz okumak, kitap keyfinin yarısını silip götürür.

Belki gelecek baskısında Huck Finn’i resimli basarlar ve yeni kuşaklar, bunun nasıl bir keyif olduğunu görürler. Vaktiyle matbaacılıkla az-biraz uğraşmış biri olarak söylerim ki, böyle kitapları basmak bile, sıradan ve rutin işlere göre daha zevklidir.


Kitabı özetleyerek muhtemel okuyucuların merakını pörsütmek olmaz fakat sonlara doğru karşılaştığım bir fasıl çok dikkatimi çekti; birazdan anlatacağım bu küçük hadise, 150 sene önce yazılmış ve ABD’nin Mississippi Nehri üzerinde geçen bu çocuk hikâyesinin niçin “modern klasik” sayıldığına dair da eğlenceli ipuçları veriyor.

Huck ve Tom, onbeş yaşlarında tabir caizse maceracı ve biraz da yaramaz tabiatlı iki arkadaş. Köleliğin henüz kaldırılmadığı yıllarda geçen hadiseye göre Huck, yol arkadaşı köle Jim’in, ‘kaçak köle’ statüsünde olduğu için yakalanarak bir çiftlik evinde hapsedilmesi üzerine onu kurtarmaya karar verir; ancak kaçak bir köleyi kurtarmak kanunen ve örfen büyük suç sayıldığı için vicdanıyla hesaplaşmak zorunda kalır. Çiftlik evi, her iki haşarının yabancısı değildir, bir akraba evidir. Jim’i kurtarmak için kafa kafaya veren iki kafadar, yapmaları gereken işin hiç de sandıkları gibi zor olmadığını hemen fark eder ve üzülürler! Maceraperest ve hayalci bir tabiata sahip Tom, hadiseye biraz gerilim ve zorluk katmadan Jim’i kurtarmanın hiç de zevkli olmadığı kanaatindedir. Neticede Jim, kapısı mandallı bir kulübede, ayaklarından demir zincirle bir karyola ayağına bağlı durumdadır ve iyiliksever ev sahipleri tarafından –emsallerine göre- gayet iyi şartlarda beslenmekte ve barınmaktadır. Tenha bir vakitte kapıyı açıp, karyolanın ayağını kaldırarak zinciri çıkarmak işten bile değildir fakat Tom kapı yerine duvarı delerek kulübeye girmeyi, karyola bacağını kolayca kaldırmak yerine tıpkı romanlarda olduğu gibi, belki günlerce süren çok sabırlı bir ameliyeyle demiri eğeyle kesip, kesik yerini çamurla kapatmayı teklif eder. Tom’a göre daha gerçekçi ve pratik olmasına rağmen arkadaşının hayal gücü karşısında hayranlık duyan Huck, “plân”ı kabul eder ve...


Yaygın mıdır bilmiyorum fakat bu duruma uygun bir tâbir var: “Tavuk elde telek aramak” deniliyor kısaca; yani aradığı şey elinin altında dururken onu görmeyip daha zahmetli ve karmaşık yollara başvuranların hâlini anlatıyor.

Öyleyse, gündelik hayatta karşımıza çıkan problemleri çözmek için mevcut durumu iyi değerlendirmek, verileri doğru kullanmak gerekiyor demektir bu. Peki, çözüm her zaman bu kadar yakında ve kolay mıdır?

Murphy kanunları, “Hayır” diyor.

“Murphy kanunları nedir?” sorusunu cevaplandırmadan önce biraz hakkında bilgi edinelim: Amerikalı bir mühendis (1918-1990). 1949’da insanlar üzerinde roketlerin nasıl etki yaptığını araştırırken bir pilotun vücudundaki 16 farklı noktaya akselerometre (hız ölçücü, bir nevi sensör) takılması gerekmiş. Sensörleri takmak için kullanılan yapıştırıcının iki farklı kullanımı varmış ve teknisyenlerden biri, sensörleri 16 noktaya da yanlış yapıştırmayı başarınca, Murphy bir basın toplantısı ile vaziyeti açıklayıp, bundan sonra kendi adıyla anılacak kanunları yayınlamaya başlamış. İnternette yüzden fazlası listelenen bu kanunlardan bazılarını okuyunca, problem çözümünde insanların nasıl davrandığı hakkında, eminim ki siz de felsefesi ve derin düşüncelere dalacaksınız:

“Bir şeyin ters gitme ihtimâli varsa, ters gidecektir.”, “Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme ihtimâli varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir.”, “Bir şeyin ters gidebileceği durumları engelleseniz bile, anında yeni bir ihtimâl ortaya çıkar.”, “Bir şeyin olma ihtimâli, onu isteme ihtimâli ile ters orantılıdır.”, “Er ya da geç muhtemel en kötü şartlar zincirlemesi vuku bulacaktır.”, “Ne zaman bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir.”, “Olmuyorsa zorlayın, kırılırsa zaten değişmesi gerekirdi.”, “Ne kadar beklersen bekle istenmediği zaman gelecektir.”, “Çözülen her problem yeni problemler yaratır.”, “Her şey yolunda gidiyorsa, kesin bir terslik vardır.”

Benim en çok tuttuğum Murphy kanunu şu ikisi oldu: “Anlamıyorsanız, gayet açıktır!” ve “Yanlış anlaşılmayacak kadar basit bir şey yoktur!”


Murphy kanunları bize, “Çözüm zordur; en iyisi salıverin gitsin, zaten mümkün değildir” demiyor, aksine, “Çözmek kolaydır veya zannedildiği kadar zor değildir; sadece siz onu doğru göremiyor ve algılayamıyorsunuz.” demeye getiriyor.


Cumhuriyet tarihi boyunca her CB seçiminde milletçe gerildikçe gerildik ve problemi olduğundan çok başka boyutlarda abarttık; bu durum siyasi hayatımızda klişeleşmiş bir kriz olarak yerini aldı; hâlâ öyle.

Tarafsız olması gerekenlerin ne zaman tarafsız davranmaya başlayacakları hakkında en iyimserlerimiz bile ümitsizliğe kapılmak üzere. Ne zaman Batı’dakine benzer bir yargı ve idare sistemine kavuşacağımız belirsiz. Gerçekte o kadar zor mu?

Eğitim hayatı ve sistemi hakkında, bunca yüzyıldır biriktirdiğimiz tecübelerin hiçbir işe yaramıyor olmasında bir sakatlık görmüyor musunuz? Her yeni eğitim reformunda kötümserliğimiz daha artıyor.

Mevcut kaynaklarla ihtiyaçlarımız arasında, verimlilik çizgisinden ayrılmayan bir mali politika takib etmek için yurtdışından uzman bile getirmiştik. Binlerce makul ve işbilir ev hanımının akıl yürütmesini kamu maliyesinde kullanamamak hakikaten büyük maharet sayılmaz mı?

Ve daha niceleri; listeyi, siz daha zenginleştirebilirsiniz.


Suçu sadece politikacılara atmak kolayımıza gelebilir; şimdi elinizi vicdanınıza kolup itiraf ediniz; daha kolay, basit ve maliyetsiz halledebilecek iken abartıp altında ezildiğimiz şeyler olmuyor mu hiç?

Murphy haklı arkadaş!