Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bilmiyordum; içki ruhsatı verme yetkisi yeni düzenlemeyle belediyelere devredilmiş. Doğan Haber Ajansı da durumdan vazife çıkararak taşrada içki ruhsatı uygulamasının nasıl yürüdüğü hakkında geniş bir haber yapmış.

Tam bir araştırmacı gazetecilik örneği. Haberi "İçki gettosu" başlığı altında yorumlayan Ertuğrul Özkök, yaptırdığı "tarama" sonuçlarından hayli rahatsız görünüyor. Habere göre, belediyelerin, 'ruhsat iptali' ve 'eğlence vergisi artırımı' yoluna gitmesi tepkilere neden olmuş. Buna bazı yerlerde içkili lokanta ve barların şehir dışındaki alanlarda toplanması teşebbüsü de eklenince, AKP'li belediye başkanlarının yaygın biçimde içki içilmesini ve satılmasını kısıtlama kampanyası sürdürdüğü görünümü ortaya çıkmış.

İçki meselesi bizde nedense doğrudan "hayat tarzı" faslına girer; onun için netâmeli mevzudur. 28 Şubat günlerinde, resmi resepsiyonda ikram listesinde bulunmadığı halde, "bana rakı getirin" diye protestolu tehdit eyleminde bulunan kamu görevlilerinin hâtıraları henüz tâzedir. O yüzden içkinin aleyhinde veya lehinde bulunmak hemen, dünya görüşünü belli etmek neviinden bir fikir izharı sayılıyor!

2002 yılında Kültür Bakanlığı, "İsveç ve Filmin İkinci Yarısı" adlı bir kitap yayınlamıştı. Murat Özsoy tarafından kaleme alınan "hâtıra-intibâ" türündeki bu eseri okurken, İsveç gibi bütün hürriyetlerin alabildiğine yüceltildiği bir ülkede içki konusunda getirilen sert yasak uygulamaları beni hayli şaşırtmıştı. Kitap şu anda elimde olmadığı için ayrıntı aktarmam mümkün değil ama hatırladığım kadarıyla içki satılan özel büfeler, akşamüstü kapanıyor ve bu dükkanlardan ancak belirli yaş sınırının üstündeki insanlara kısıtlı miktarda içki satılabiliyormuş; sebebi, alkolizmin İsveç'te sosyal bünyeyi tehdit edecek derecede yaygınlaşması imiş. Yazar, İsveç'teki içki düşkünlüğünü, kuzey kutbuna hayli yakın enlemde yer alması hasebiyle güneşsiz ve mağmum (gamlı, kasavetli) günlerin çokluğuna bağlıyordu. Aynı derecede sert yasaklardan birisi de otomobil kullanırken sürat tahditleri imiş. İçki ve hızlı otomobil kullanmak dünyanın her yerinde benzer sonuçlar doğuruyor çünkü.

İktidar belediyelerinin içki ruhsatı konusunda hakikaten "gettovâri" uygulamalara geçip geçmediğini bilmiyorum. Taşrada yaşayan biri olarak benim gözlemim şöyle: Bizim evin elli metre civarında üç dört tane içki satan dükkân var; sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar tıkır tıkır çalışıyorlar. Onların hemen yanı başındaki içki deposu dükkânı ise toptancı sıfatıyla minibüslerle içki büfelerine sevkıyat yapıp durmakta. Kezâ beşyüz metre uzaktaki birahaneler de faal. Üstelik bahsettiğim işyerleri ile okul arasındaki mesafe kuşuçuşu 100 metre civarında. Büyük marketlerdeki içki reyonları ise, (bira ambalajlarının ve içki şişelerinin estetik tarzda biçimlendirilmiş olması sebebiyle, çünkü o kadar baştan çıkarıcı ambalajlar görüyorum ki sırf bu câzibesi sebebiyle içki reyonu bulunduran marketlere kısıtlanma getirilse yeridir bence!) daima ilgiyle seyrettiğim yerler arasındadır. Yani bilebildiğim kadarıyla müskirat aksâtasında herhangi bir tıkanıklık mevzubahis değil.

Gelelim işin bir başka vechesine; yine gördüğüm kadarıyla iktidarın ilk seçimde başını ağrıtması kuvvetle muhtemel "yumuşak karın" noktasını mahalli idareler teşkil ediyor. Hürriyet gazetesi, şimdilik nazik bir üslupla "AKP, belediyeler vasıtasıyla içki yasağı getirmeye kalkışıyor" havası yaratmaya çalışırken, bu itham edici tavrıyla AK Parti'ye yönelik seçmen desteğini güçlendirebilir. Bizim seçmenimiz merkez medyanın mağdur durumuna düşürdüğü partilere destek olmayı vazife biliyor çünkü. Misâl göstermeye hâcet var mı?