Mustafa Kutlu'ya, ''Tufandan Önce''ye ve hikâyeye dair

Bu adam, Merter"in pazarından tedarik edilecek haftalık alışveriş listesi yazsa oturur, kemâl-i zevk ve âfiyetle okurum. Gönlünüz ferah olsun; Tufandan Önce bir Mustafa Kutlu klasiği, yani iki saat zarfında zevk u safâ ile kıraat olunup hatim duasına geçilecek cinsten bir kitap.

Hikâyeci Mustafa Kutlu ile aramda ruh âşinâlığı var; kendisiyle gençlik eyyâmının son günlerinde tanışmış, bilişmiş olsak da sanki yıllardan beri birlikte yaşamış, hep aynı şeyleri düşünmüş insanlar gibiyiz. Ayrı şehirlerde yaşadığımız için, bir araya gelip de sohbet ettiğimiz zamanlar üst üste konulsa yarım günü bile geçmez ama ruh âşinâlığı da böyle bir şeydir işte. İşte o sebeptendir ki Mustafa Kutlu"nun eserlerine karşı tarafsız değilim; yazdığı her şeyi hasetle, merakla, muhabbetle ve imrenerek okuyor, sanki kendi elceğizimden çıkmış gibi sahipleniyorum. Belki de zihnimin bulanık sularında gördüğüm rüyaları üslûba çekmesi, yaşadığım çocukluk saadetlerini kâğıda dökmesi ve günün birinde yazmayı düşündüğüm hikâyeleri benden evvel davranarak canlandırması gibi sayıya gelmez şeyler var bu hesapta.

Aylar önce telefonda sohbet ederken o mâlum, "Tezgâhta ne var Kutlu?" sualine, "Siyasete atılıyorum yahu; siyasi bir hikâye yazıyorum" cevabını verince hemen itiraz ettiğimi hatırlıyorum, "Olmaz, sen bari siyasete karışma; sen bize alıştığımız lezzetleri sunmakla görevlisin; uzuun hikâyeler yaz bize." Dışarıdan okunduğunda şu konuşmanın, alışılmış yazar-okuyucu münasebetinden farklı bir ton taşıdığı fark edilecektir; daha bir kelimesini bile okumadığım yeni hikâyesine "istemezük" itirazında bulunmanın en azından densizlik gibi yorumlanması muhtemel lâkin meyânımızda bu gibi nazlanmaları haydi haydi kaldıracak bir dostluk hukukuna güvenip nazlanmaktayım.

Kitabın piyasaya çıktığını gazetelerde okudum; her kitabını daha mürekkebi kurumadan yollamak gibi tatlı bir sünneti vardır hazretin! Meğer eski adrese gittiği için elime geçmemiş. Üstadla İstanbul"un Sultanahmed"inde, Kızlarağası Medresesi"nin taşrasındaki kaldırım gölgeliğine sıralanmış yarı açık mekânında buluştuk. Kim demiş ki Dersaadet ucu bucağı göze sığmaz bir handır? İstanbul dediğiniz Mustafa Kutlu için, tatlı tatlı hikâye ettiği küçük kasabalar gibi küçücük yer haline gelivermiş. Cağaloğlu"ndaki Dergâh yazıhanesi, Sultanahmet"te Kızlarağası Medresesi ve Merter"deki saadethanesi.

"Yahu yollayalı günler oldu, sen hâlâ kitabı almadın demek?" terânesiyle çantasından gıcır gıcır bir "Tufandan Önce" nüshası çıkarıp takdim ediyor; ânında "der-çanta" eyliyorum, yani başına bir kazâ gelmesin endişesiyle kendi çantamda emniyete alıyorum. Esasen kitap üzerine konuşmak vardı lâkin muhabbet teâtisinden edebiyata sıra mı kalır efendim? Gelsin çaylar, gitsin "otlu börekler". Az zamanda "halaka" genişliyor, Medrese yârânından gençlik arkadaşım, hemşehrim Yusuf Özarslan"ın mekânı teşrif ettiğini öğrenince yeni bir sarım-gülüm faslına düşüyoruz; konuşacak o kadar şey var ki!

Günün birinde Kızlarağası Medresesi yârânını Mustafa Kutlu hakkıyla kaleme alıp, andan dahi "uzuun bir hikâye" çıkaracaktır; o bahri tez geçip kitaba eğilelim şimdi.

Dedim ya, bu adam Merter"in pazarından tedarik edilecek haftalık alışveriş listesi yazsa oturur, kemâl-i zevk ve âfiyetle okurum ben. Gönlünüz ferah olsun; Tufandan Önce bir Mustafa Kutlu klasiği, yani iki saat zarfında zevk u safâ ile kıraat olunup hatim duasına geçilecek cinsten bir kitap. Taşra yârânının büyük siyaset pastasından nasiplenmek için nasıl iştahlanarak tabiat değiştirdiğini tatlı tatlı hikâye ediyor.

Mustafa Kutlu"nun beni imrendiren bir özelliği var; yazmıyor, hikâye ediyor. Sanki geçmiş zamanlardan artakalmış bir meddah, bir yatsı namazını müteakip kasaba kıraathanesinde kendisini dinlemeye müştak hususi bir cemaat karşısında fesini çapkınca yana yıkıp yağlığını boynuna dolayarak, "Râviyân-ı Ahbar ve nâkilân-ı âsar buyurmuş kim, vaktiyle şirin bir kasabada bir belediye reisi var idi" deyûben bir geçmiş zaman hikâyesi dillendirmektedir. Bu intibâı vermek için ara sıra sayfanın kenar perdesini aralayarak okuyucuya "hişt buraya bak" diye seslenen ve Hâce-i Evvel Ahmed Midhat Efendi merhûmvâri istidratlarla okuyucuyu kapıldığı ritimden bir nebze olsun dışarıya çağıran bir mûzip meddah gölgesi görür gibi oluyoruz. Ne yazmak, ne anlatmak; bence bu usta işi hünerin tam sıfatı hikâye etmektir.

Mustafa Kutlu, bütün bir edebiyatın munkabız durgunluklara daldığı şu demde Türk hikâyeciliğini sessiz sedâsız, taşra kasabalarının sükûnetinde bulduğu bir menfezden geçirerek ona ferah-fahur yeni hacimler armağan etmektedir. Hikâye yazmaya heves ederek ne kadar acı acı bunaldıklarını anlatmaya gayret eden gençlerin haberi olsun; bu vadide anlatılacak daha çook hikâye var ve biz o hikâyelerin hepsini pür dikkat, kemâl-i zevk ve iştiha ile dinlemeye hâzırız.

Lâkin herkes sırasını beklesin; gün, "Tufandan Önce"yi konuşmak ve tadına varmak günüdür. Eline sağlık Mustafa Kutlu; kalem tutan ellerin dert görmesin aziz arkadaşım.

Mustafa Kutlu, Tufandan Önce, Dergâh Yayınları, İst., 2003- www.dergahyayinlari.com

AKLINIZDA BULUNSUN:

HAZRETİ ALİ CENKLERİ

Timaş Yayınları, Hazreti Ali Cenkleri diye bildiğimiz ve vaktiyle cami önlerinde satışa sunulan halk kitaplarını yeniden yayınlamaya başladı; seriden yayınlanan ilk beş kitabın isimleri şöyle: "Kesik Başın İntikamı", "Ejder Kalesi ve Nehrevan Cengi", "Hazreti Ali Ölüm Vadisinde", "Kaf Kalesi Cengi" ve "İbn-i Vakkas ve Malik Ejder Cengi".

Vaktiyle "cami önü edebiyatı" diye küçümsenen bu halk hikâyelerinden elime ne geçtiyse kurutma kâğıdının suyu emdiği gibi delicesine okumuştum. Yıllar sonra bu külliyatla yeniden karşılaşmak beni sevindirdi. Yılların tesiri diyelim; çocukluk günlerinde duyduğum heyecanı bulamadım; belki de bunda en mühim unsur, eski kitaplarda alışageldiğimiz savruk baskı düzenini, naif resimlendirmeleri bulamamaktı. Ne var ki Hazreti Ali Cenkleri diye bilinen külliyatın bizde çok farklı tesiri vardır; bu kitaplar, Sünni Türkler arasında Ehl-i Beyt ve Hazreti Ali muhabbetini besleyen en önemli kaynaklar arasındadır. Cenklerin yeniden basılmış olmasını, "geleneğin ihyası" olarak görüyor ve emeği geçenleri kutluyorum.

ÇOCUKLAR İÇİN SEVİMLİ BİR PEYGAMBER TARİHİ DİZİSİ

Timaş"ın bir başka yayıncılık başarısı ise ilkokul çocuklarına yönelik mini bir peygamber tarihi dizisi hazırlamak oldu: Hazreti Adem, Nuh, Yunus, İbrahim ve İsa için hazırlanan ilk beş kitap, çocuk zevkine hitap eden tarzda büyük ebada kolay okunur harflerle basılmış. Belkıs İbrahimhakkıoğlu tarafından kaleme alınan ve can alıcı nükteleri ihmal edilmeden üslûba çekilen hikâyeler çok başarılı metinler olarak dikkat çekiyor. Her sayfayı süsleyen renkli illüstrasyonlar ise Zaman gazetesinin genç ve kabiliyetli çizerlerinden Cem Kızıltuğ tarafından hazırlanmış. Kızıltuğ"un çizimleri hikâye resimlemekte yaşadığımız zamanların zevkine uygun yeni bir çığırı haber veriyor. Timaş Yayınlarını, okuma zevkine yeni berzahlar açan atılımından ötürü tebrik ederim.


Kaynak (Arşiv)