Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Milliyet Gazetesi’nin web sitesinde dikkatimi çekti; Tanzanya’da Natron gölü diye bir yer varmış.

Hayvan fotoğrafçılığı üzerine uzman Nick Brandt adlı sanatçı, sıcaklığı 60 derece civarlarındaki suyunda yoğun tuz ve çeşitli mineraller bulunan gölde çok dikkat çekici fotoğraflar çekmiş. Yüksek tuz oranı sebebiyle civarında ölen canlıların tez zamanda taşlaşması yüzünden gölde çekilen fotoğraflar, tabii bir mumya müzesinden kareler aksettiriyor. Fotoğraflarda biraz müdahale var ama. Mesela kimbilir nerede ölüp sonradan kireçlenen bir Pelikan, sanki aheste aheste yüzerken aniden taş kesilmiş gibi pozlandırılmış fakat o kadar kusur kadı kızında da olur. Ne alâka yahu diyeceksiniz ama görünce aklıma hemen CHP geldi!

Dedim ki, “Yahu CHP de tıpkı Natron gölü’ne benziyor. Havasından mıdır, suyundan mıdır; birbirinden feyyaz, birbirinden cevvâl ve cerbezeli nice yetişmiş kabiliyetli adam, CHP ile bir şekilde temasa geçtikten sonra evvelki parıltılarını kaybedip, garip şekilde matlaşıveriyorlar!” Ardından hemen, “Acaba haksızlık mı ediyorum CHP’ye?” diye düşündüm ve hemen sonra, “Bu mütalaamdan kırıcı, incitici bir mânâ çıkaranlar olur mu?” diye hafifçe endişelendim. Sonra kendime dedim ki, “Evet, CHP’li değilsin, CHP seçmeni hiç olmadın ve galiba hiç olmayacaksın ama ülkenin en önemli, en kadim siyasi partisinin âkıbeti, partili olsan da olmasan da demokratik kurumlaşmanın sağlıklı yürümesi bakımından seni de ilgilendirir; binaenaleyh fikir beyan etmende mahzur olmamak gerekir!” “Natron tesiri” (Natron effect) yüzünden CHP’nin yakın tarihten günümüze kimleri, nasıl eskittiğini sıralamaya kalkışsam inanınız ki yerim yetmez. Farz-ı muhal AP, ANAP, DYP, AK Parti gibi merkez sağ cenahta olsaydılar yıldız gibi parlaması muhtemel nice isim, o menhus Natron efekti yüzünden parti kulislerinde, o olmadı bitip tükenmek bilmeyen kurultaylarında boşa dönen değirmen taşlarının birbirini yiyip bitirmesi gibi kendilerinin ve yekdiğerlerinin ikbâlini kararttılar.

Partiler için düğün-bayram havasında geçmesi beklenen her seçim, CHP için, “Eyvah, bu defa nasıl bir kazaya uğrayacağız, nasıl bir strateji yanlışı yapıp seçim ertesi birbirimizle boğazlaşacağız” türünden bir kâbusun haberi gibi algılandı. İşte buyrunuz netekim, siyasi tecrübe bakımından Türkiye’nin en kıdemli, en dengeli kadrosunu bünyesinde bulunduracağı farzedilen partide İstanbul için bir reis namzedi olsun bulunamıyor; mevcut namzet namzetleri ise birbirini nötralize edip canlı canlı siyasetin Tussauds Müzesi’ne defnetmek için daha şimdiden hazırlığa girmiş durumdalar.

Tam da bu noktada “Acaba belediye başkanlığı için eşbaşkanlık uygulaması mümkün olamaz mı?” formülü geçiyor aklımdan fakat “CHP her şeye karşı” fehvası mucibince o imkân dahi fevt olmuş durumda...İşte tam bu hislerle meşbû iken, “Yine de bir imkân yok mudur bu şeâmet çemberinden halâs olmak içün?” diye hüsn-i niyetle çare ararken gözüm Sayın Kılıçdaroğlu’nun Andımız’ı savunan sözleri düşüyor ekrana, diyor ki, “Doğruyum, çalışkanım… Ne alıp veremediğiniz var. Çocuk çalışkanım diyor ama asıl yasaklamak istediği şu: Türk’üm denmesi; bunu söyleyemiyor, bir sürü kılıf uyduruyor.
 Yahu yiğit adam ol.”

Natron efekti derken neyi kasdettiğimi şimdi anlıyorsunuz değil mi? CHP karşısında bir partinin başarılı olmak için bir şeyler yapmasına bile gerek yok neredeyse; CHP ne yapıp edip kendini açık düşürmeye muvaffak oluyor. Demokratikleşme paketini değersizleştireceğim derken işi getirip Andımız’ı savunmaya kadar vardırmak olacak iş midir; bari duymazlıktan gelinseydi... Kadir Bey mi olur, başkası mı bilemem; gözleri aydın olsun!