Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hatırlar mısınız bir ay kadar önce "Bir kâbusun anatomisi" başlığıyla, uyku ile uyanıklık arasında radyo haberlerinden YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün, "hükümetimizin Irak konusundaki politikalarını destekliyoruz" mealinde bir beyanatını dinlediğimi, daha sonra da duyduklarımın hayal mi gerçek mi olduğuna bir türlü karar veremediğimden bahsetmiştim ya...

Şimdi anlıyorum ki bu tevatürün hakikat olma ihtimali büyükmüş!

Duymamış olamazsınız; iki gün önce sayın Gürüz, rektörleri toplayıp, Kıbrıs konusunda Dışişleri Bakanı'nın beyanatını yalanladıkları için Dışişleri bürokrasisini alenen tebrik etti, alınlarından öptü! "Direnin arkadaşlar arkanızdayız" mesajı verdi. Meğer YÖK, sivil toplum kuruluşu olmuş haberimiz yok; Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü'nün, Sanayi Bakanı'nın şahsında hükümeti eleştirirken bakanlık bürokratlarını yüreklendirmesi gibi bir şey.

Olmaz demeyelim, olur; burası Türkiye.

Gerçeküstü bir film gibi, insanın gözlerini oğuşturup, "rüya mı görüyorum yoksa gerçek mi?" dercesine kendi etini burası geliyor.

Bu defa sayın Gürüz'ün gerçekten bir panik halinde olduğu fark ediliyor; Rektörler Kurulu'nda hazırlanan bildiriyi okumakla yetinmeyip üstüne "irticâlden" yorum cümleleri eklemek ihtiyacı hissetmesi bir yerde tabii karşılanabilir; ama kurduğu cümlelerin gramer yapısı, Anadolu tabiriyle "yüreğinin kalktığını" gösteriyor; heyecan, öfke ve yeis içinde. Normal zamanda söylememesi gereken veya söylerken uzun uzun düşünmesi icab eden sözleri, bir imdat çığlığı edâsında peş peşe sıralıyor.

YÖK Başkanı "hükümetine" açık cepheden muhalefet ediyor; halbuki iki ay önce "hükümetini" desteklediğini belirtmek ihtiyacını hissetmişti; bu vesile ile YÖK'ün özerk bir kurum olduğunu hatırlamış olmalıdır.

Demek ki özerklik böyle bir şey; bir kamu kuruluşunun yöneticisi, beğendiği hükümeti destekleyip, beğenmediğine bodoslamadan bindirilebilmeli gibi bir şey.

Önceki hükümetler döneminde öğrencilere ve öğretim üyelerine kısıtlama getirilirken muhalefet hakkını kullanmayıp, tam aksine polisiye nitelikteki tedbirleri desteklemesi garip kaçmıyor bu durumda.

Ve ister istemez, "vay canına YÖK meğerse özerk bir kuruluşmuş" demekten kendimizi alamıyoruz.

İmdat sinyallerinin yeterince etki uyandırdığından emin olamıyor, sertleşiyor, gölge boksu yapmaya başlıyor; isim vermeden birilerini köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

"Devlet, köktendinci terörün temelini, felsefi temellerini ve finans kaynaklarını oluşturan Vahabi bataklığında boğulmaz." diyor, "...Molla rejimi kutlamalarına katılanlar olmasına rağmen bu ülke de o bataklığa saplanmaz." diyor ve ekliyor, "Vahabi bataklığında entari dolaşanlar olsa bile o bataklığa girmez." diyor.

"Kimi kastediyorsunuz" diyeceklere "onlar kendilerini bilir" demeye getiriyor; biraz daha üstüne gidilecek olursa bildiği vahim şeyleri açığa vuracağını imâ ediyor.

Rektörler bildirisinde de aynı ima var, geçmişte bazı üniversitelerde cumhuriyet düşmanları hakimdi ve bunlar hak etmeyenlere akademik unvanlar dağıttılar; bunların bazısı ise şimdi devletin üst düzeyinde görev alıyorlar deniliyor özetle. İsim verilmiyor, "siz anlarsınız, üstümüze gelirseniz gökkubbeyi başınıza yıkarız" demeye getiriliyor.

Kime bu hitap, kime seslenilmekte?

Elcevap; hükümete!

Hayır, senaryo değil gerçek.

Sonra durup dururken bir cümle sarf ediliyor:

"Müslüman demokratlık bu ülkede sadece Atatürk'ün tekelindedir."

Neyse ki Müslümanlığı ve demokratlığı tekil haliyle Atatürk'ün tekeline almıyor; o zaman demek olur ki bu ülkede ne Müslüman, ne de demokrat var. Garip bir niteleme. Bilimsel olup olmadığına gelince, bu muammayı yerli laboratuvarlarda analiz etmek mümkün değil gibi görünüyor; Avrupa'dan uzman analizci getirtmek lâzım.

Atatürk'ün böyle bir söz söylediğini hatırlamıyoruz; "Bu ülkede Müslüman demokratlığı tekelime alıyorum" diye bir söz sarf etmemiş. Öyleyse bu atıf ne anlama geliyor? Bunu bilmiyoruz.

Belki de ilham gelmiştir! Fakat olamaz, "ilham" bilimsel metodun cevaz verdiği bilgi edinme yollarından birisi değildir. YÖK Başkanı, bilimsel yollardan derlenmemiş bir bilgiyi kullanmaz!

Neden bahsediyoruz biz burada, ne oluyor, atımı getirin, çizmelerim nerede?..

....

Ohh, meğer yine kâbus görmüşüm; hayra alâmet değil bu kadar kâbus görmek ama yine de uyanmak güzel şey.

Ya gerçek olsaydı!