Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Türkiye'de orta sınıf genişliyor, ekonomik gücü eskiye nazaran artıyor; ondan daha önemlisi ekonomik gücünün üstünde harcama arzusu daha istikrarlı şekilde büyüyor.

Bankalar plastik para satışından önemli kazançlar sağlıyorlar. Bir ev, bir otomobil sahibi olmak, yaz tatilinde beş-altı gün olsun bir yerlere kaçmak hayâl olmaktan çıktı.

Hayır, yoksulluk bitmedi, yine var ama eskisi gibi değil.

Türkiye'de sessiz-sedasız bir şey daha oluyor; orta sınıflara mahsus bir değişim yaşanıyor, seküler (lâdinî) hayat tarzı yaygınlaşıyor, dünyevîlik artık üst burjuvazinin eğilimi olmaktan çıkıp orta sınıfa doğru sirayet ediyor.

Şikâyet bâbında söylemiyorum; durum böyledir. Refah toplumun orta katmanlarına yayılırken böyle tezahürler gösterir; fikir, inanç ve vicdan hürriyetlerinin savunulması elle tutulur derecede hayatiyet kazanır, insanlar geleceğe dair olumlu ümitler besler ve bu yüzden istikrardan yana tavır alırlar. Şu demektir ki demokrasi artık, "başkalarında var, bizde de olsa iyi olur" kabilinden bir özentinin adresi değildir, toplumda sahici karşılıklar bulmaya başlamıştır.

Darbeciler bunu göremedi, hesap edemedi; bir mânâda boş havuza atladılar ve etkisiz hale geldiler, ideolojik tutmakları etkisiz kaldı. İnsanlara daha iyi hayat, daha yüksek gelir ve güzel bir gelecek vaat etmeyen tasarımlar, sahibinin elinde kalır, öyle oldu.

Orta sınıfın gelecek ümidi, topyekün bütün işlerin iyi gitmesine bağlıdır; buna mukabil üst burjuvazi, zümre çıkarlarını garantide gördüğü sürece rejim meseleleriyle ilgilenmemeyi tercih eder, ediyor. Burjuvazi rasyonel davranır, elmalarla armutları birbirine karıştırmaz; tavırları hissî değil hesâbîdir.

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, "Bizim cemaatimiz toplumun tümüdür" buyurmuş ki bu önemli bir vaziyet alıştır. Orta sınıfın genişlemesi sürecinde TÜSİAD, toplam paranın yarısından çoğunu yöneten devletin işleyişine pek karışmaz, para ve faiz politikalarında ihtiyaç duyduğu desteği görmediğinde homurdanmakla yetinirdi; şimdi daha açık vaziyet alıyorlar ve diyorlar ki, "Türkiye'de kamu dışı üretimin yüzde 65'ini bizim üyelerimiz gerçekleştirir. Kayıtlı istihdamın yüzde 50'si TÜSİAD şirketlerindedir. Enerji dışındaki ithalat ve ihracat hacminde üyelerimizin payı yüzde 85'tir. Kurumlar Vergisi'nin yüzde 90'ını üyelerimiz ödüyor." Devletin ekonomideki devâsâ hissesi, olmasa gereken asgari miktara doğru çekilirken özel sektör, demokratik açık toplumun, özel sektörün çıkarlarıyla hayatî derecede örtüştüğünü görüyor. Zenginler kulübü toplumsallaşıyor. Sosyal sorumluluklarını fark ediyor, elini taşın altına doğru itiyor.

Hayra alâmettir; artık zümre menfaatlerini suyun üstünde tutup, rejimin as elemanlarına "Sen benim istediklerimi ver, ben de sana karışmayayım" demekle yatırımlarını koruma devrinin geçtiğini anlıyorlar. Güneydoğulu işadamlarının aynı istikametteki çıkışlarını bu anlamda değerlendirmek lâzım. Türkiye'nin Kürt kökenli nüfusu da nisbî oranda orta sınıfa dahil olmakta ve geleceğini Türkiye'nin içinde ve bütünlüğünde görmektedir. Kürtler adına sadece dağdakilerin ve dağdakileri desteklemek durumunda kalan yoksul Kürtleri temsil ettiğini ileri süren Kürt siyasetçiler, özellikle orta ve batı Anadolu'da yaşayan ve Güneydoğu'ya dönmeyi aklından geçirmeyen orta sınıfı temsil edemiyorlar. Silah gürültüsü, kan ve cinayet mâkul ve tabii Kürt taleplerini baskı altına alıyor, fakat geçicidir.

Öyle anlaşılıyor ki Türkiye'de tabii yoldan köylülüğün tasfiyesinden hâsıl olan sıkıntılar, Kürtleri de ilgilendirmektedir: Köylülüğün tasfiyesi, orta vadede orta sınıfı güçlendiriyor.

Orta sınıfın Kürtleri, PKK'yı ve silaha yaslanan siyaset biçimini orta vadede tarihe gömecektir. Delice saldırıp durmalarının sebebi budur.