Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bülent Ecevit siyasi kariyerini kendi arzusuyla noktaladı; tam tarihini hatırlamıyorum, herhalde bir sene önce yine buna benzer dramatik bir basın toplantısı ile siyasetten çekilmeye karar verdiğinde duygulanıp bir değerlendirme yazısı kaleme almış ve sonra beklenen olmayınca kendi acemiliğime gülmüştüm; bu defa iş ciddi görünüyor ama ben yine de müteyakkızım.

Ecevit"in siyasi kariyeri bana hep, "kutsal su bir baştan bütün başlara dağıtıldı" cümlesini hatırlatıyor; bu mantığa göre herkesin başını meshedebildiği kutsal su, artık kutsallığını kaybeder ve sıradanlaşır. Ecevit, siyasi kariyerine başı kutsal suyla meshedilmiş olarak başladı; bugün, gazete okuyan herkesin Ecevit kadar "meshedilmiş" olduğunu söyleyebiliriz. Şüphesiz bu durum, Sayın Ecevit"ten ziyade siyaset kültürümüzün dinamiğini teşkil eden kaynaklarla ve tabii basının Türk siyasi hayatındaki ağırlıklı yeri ile ilgilidir: "Şeyh uçmaz, onu müridleri uçurur" vecizesinde olduğu gibi Ecevit belki olduğundan farklı görünmeyi hiç istemedi ama Türk basını, son elli yıl içinde Bülent Ecevit"e verdiği desteği bir başkası için göstermemiştir. Medyatik inşânın ilk görkemli ürünü Sayın Ecevit oldu.

Böylece "öyle olmak"la "öyle görünmek" arasındaki çelişkiye geliyoruz. "Görünen"in siyasi kariyeri bitmiştir, belki de o yüzdendir ki "aslında öyle olan"ı şimdi daha iyi tanıyabilme imkânına kavuşmuş bulunuyoruz. Hemen ifade etmeliyim ki, "aslında öyle olan" Ecevit, sevmemeye imkân ve ihtimâl bulunmayan bir adamdır ve böyle birinin nasıl olup da son elli yılın siyasetinde etkili olduğuna, mühim dönemlerde başbakanlık yaptığına, siyasi fikriyata yön verdiğine inanmakta zorlanabilirsiniz. Mark Twain"in "Çalınan Taç" isimli hikâyesinde, genç krala tıpatıp benzeyen gariban bir delikanlının karmaşık tesadüfler neticesinde yer değiştirmesi konu edilir. Bülent Ecevit"in siyasi kariyere başlaması, bana hep bu hikâyedeki kimlik değiştiren delikanlıları hatırlatıyor. Sual şu: Ecevit"in yerine geçtiği ve bir mânâda misyonunu üstlendiği öteki adam kimdir ve şu anda ne yapmaktadır? Belki bir üniversitenin Batı dilleri kürsüsündeki görevinden emekli olmuş bir öğretim üyesi, belki Akdeniz sahillerindeki gözden ırak köylerden birinde Yunan klasiklerini okuyup şarabı sulandırarak içen bir orta halli ressam veya haftanın belli günlerinde kulüpte briç partnerleriyle "ne olacak şu memleketin hali" diye tatlı tatlı çekişen bir hariciye mütekaidi ama bir yerlerde hatların kısadevre yaptığı ve kimliklerin karıştığı galip ihtimâldir bana göre.

İki büyük vasıf ve meziyetini hürmet ve takdirle anmalıyız; eşine daima büyük saygı ve sevgi göstererek aile saadetini ayakta tutması ve Türk siyasetinin canına okuyan kirli işlerle, yolsuzluklara, kendi tabiriyle "akçalı işler"e bulaşmaması. Hırsızlığın neredeyse kaide haline geldiği bir siyaset ikliminde en azından, "Ecevit bunu yapmamıştı" diyebilmek zevkini verdiği için kendisine müteşekkiriz. Uzun siyasi hayatında başka başarıları da olmuştur mutlaka; onları hüsnüniyetine veya talihinin yâver gitmesine bağlarım şahsen; "duran saat bile günde iki kere doğruyu işaretler" demiyorum, "Türk siyasi hayatında sıradan ve iyi niyetli insanların bile zaman zaman başarılı olması mümkündür" demek, belki daha doğrudur.

Haksızlık mı ediyorum; hayır, çeşm-i insaf ile bir hüküm denemesinde bulunmak niyetindeyim. Bülent Ecevit"in şimdilik tamamlanmış görünen uzun siyasi kariyeri, Türk siyasetinin içini teşrihe imkân veren bir "lamel"e (mikroskopta incelenen şeyin üstüne örtülen küçük cam parçası) benzetilebilir; camı değil, camın altında görüneni kritik ediyoruz ve ortam, kifayetsizliğe tahammülü derecesinde tenkide müstehaktır; çünkü bu ortam, "Çalınan Taç" hikâyesindeki kimlik karışıklıklarını tez zamanda ortaya koyacak sahih değer dinamiklerinden hâlâ mahrum.

Sayın Ecevit"e ve eşine sağlıklı ve hayırlı ömürler dilerim.