Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Önce bir anlaşma yapalım; yazıyı sonuna kadar okuyacak, kızıp orta yerinde, "deli mi bu adam; kalkmış vergileri savunuyor, halbuki bütün kamuoyu tam tersini düşünüyor" diye başka sayfaya geçmeyeceksiniz. Söz mü?


Bu, üç dört yıllık bir hikâye; hükümet zaman zaman, belediyelere otopark vergisi adı altında yeni bir vergi toplama yetkisi vermek için kanun çıkarmayı düşünüyor fakat kamuoyunda yükselen itirazlardan çekindiği için olsa gerek meselenin üstüne gidemiyor.

Anladığım kadarıyla tasarının mantığı şu: Mülkiyeti belediyelere ait sokaklara araç parkedenlerden, gündeliği 7 YTL olmak üzere kabaca ayda 200 lira civarında "otopark vergisi" alınması düşünülmekte. Bütün sokak ve cadde kenarlarının -hatta kaldırımların- halkımız tarafından bedava otopark gibi kullanıldığı gözönüne alınırsa, bu vergiden dolayı belediyelerin büyük bir gelire kavuşacağını tahmin etmek zor değil.

Sokağa araba parkeden vatandaşlardan bir kısmı, son derece haklı olarak itiraz ederek diyorlar ki, "belediyeler, yeni inşaatlara ruhsat verirken eğer binanın projelendirilmiş otoparkı yoksa, daire başına 2 bin YTL'ye yakın ceza tahsil ediyorlar. Bu parayı ödemekle o daire sahibi, şehrin bütün sokaklarını bedava otopark olarak kullanma hakkını ele geçirmiş oluyor; çünkü belediyelerin, tahsil ettikleri otopark cezalarını bir fonda biriktirip şehrin muhtelif yerlerine otopark inşa etmeleri gerekirdi; bunu yapmadılar, şimdi de ceremesini bize ödetmek istiyorlar!"

Bu vergiyi bir defalığına ödeyen her daire sahibi itirazında haklıdır; tahsil ettiği parayı otopark amacına tahsis etmeyen belediyeler de haksız, fakat iş burda bitmiyor, ortada fiili bir gerçek var: Şehirler tıkandı; sadece metropoller değil, küçük şehirler, kasabalar da tıkandı. Park yerleri yetersiz, yollar dar, kaldırımlar zaten kifayetsiz. Yollar, insanlardan çok hareket eden ve duran motorlu taşıtların egemenliğine devredilmiş durumda. Bir şeyler yapmak gerek.

Bir şeyler yapmak için işbu otopark vergisi bence çok iyi bir başlangıç noktası ama ondan önce halledilmesi gereken işler var:

1- Önce her belediyenin bugüne kadar tahsil ettiği otopark cezalarının tutarı tesbit edilip toplanmalı, bugüne kadar belediyelerin inşa ettiği otoparkların bedelleri bu tutardan düşülmeli, arta kalan miktar, her belediyeye borç olarak kaydedilmeli ve bu borcun ödenmesi takip edilmeli.

2- Daha sonra bu kanun mutlaka çıkarılmalı ve hassasiyetle uygulanmalı. Aracı için özel otopark yeri gösteremeyen her araç sahibinden bu vergi alındıktan sonra kendisine tahsisli bir yer gösterilmeli. Böylece araç satın alan veya vaktiyle sahip olan herkes, bu aracı için ayrıca park vergisi ödemesi gerektiğini bilmeli ve şehir içinde trafik düzenini yönetmek ve denetlemek yetkisi emniyetten alınarak belediyelere devredilmeli.


Hoşunuza gitti veya bu uygulamayı yanlış buldunuz; mümkün, fakat bir hakkı teslim etmek zorundasınız; bu nemelâzımcı park düzeni böyle gitmez; birşeyler yapmanın vakti gelmiştir. Belediyeler bugüne kadar çeşitli sebeplerle bu görevlerini savsaklamış, hatta yer yer kötüye kullanmışlardır: İmar mevzuatına aykırı yapılaşmaların bir kısmına (!) göz yummak, kesilen cezaları doğru istikamette kullanmamak, 5 kattan yüksek olduğu halde asansörü olmayan binalardan birer dairenin belediye mülküne geçirilerek "belediye lojmanı" olarak kullanılmasına kucak açmak, kaldırım düzenini bozarak ileriye doğru çıkan ruhsatsız mağazalara komik bir ceza kesip mülkiyeti tescil etmek ve daha niceleri...


Nüfusunun yarısı, son kırk yılda köyden şehire yerleşmiş bir toplumuz; şehirleşiyoruz, üstelik çok hızlı şehirleşiyoruz; gelişigüzel, rast gele, elyordamı ile şehirleşiyoruz; bir taraftan da tebâ anlayışı yurttaşlıkla vatandaşlık kavramıyla yer değiştirmekte.

Devleti yönetenler, hızlı şehirleşmenin altyapısını tasarlamak ve uygulamakta becerikli davranamadılar; işin açıkçası bizler de devletin beceriksizliğini yer yer kâra, ranta dönüştürmekte kurnaz davrandık. Olan oldu, biten bitti. Şimdi yaşadığımız şehirlere katkı yapma, onu sahiplenme ve yönetimi üzerine söz sahibi olma zamanıdır; bunu ancak yüksek bir vatandaşlık ve şehir hemşehrisi olmak şuuru ile yapabiliriz: Vergi vererek, yönetime katılarak, verdiğimiz vergilerin nasıl harcandığı üzerinde titizlenerek...

Vergi vermiyor muyuz? Doğrusunu söylemek lâzımsa verdiğimiz dolaysız vergiler devede kulak mesâbesindedir. Devlet bunu bildiği ve dolaysız vergi almaktan -siyasi sebeplerle- ürktüğü için her sene mali hesabını dolaylı vergilere yüklenerek denkleştirebiliyor. Oysaki dolaylı vergi, ödeyende tam manasıyla, "vergi ödüyorum; karşılığını almalı, hesabını sormalıyım" şuurunu hâsıl etmez; bu etkiyi ancak dolaysız vergi yapar; yani cebimizdeki paradan elimiz titreye titreye götürüp maliye veznesine yatırdığımız para! Ne kadar vatandaş olduğumuz, ne kadar dolaysız vergi ödediğimizle yakından ilgilidir.

Doğrudur, araba sahibi olanlar dünyanın en yüksek vergilerini ödüyor; Avrupa ülkelerinde birkaç bin Euro'luk ikinci el arabalara biz dünyanın vergisini ödüyoruz; dünyanın en yüksek vergilendirmiş benzinini biz tüketiyoruz; buna ilaveten kara taşıt vergisi, muayene vergisi de vermekteyiz. Doğrudur ancak şehirlerimizde araba-insan dengesini iyi kurmak ve kollamak için ben, otopark vergisinin yine de uygulanmasından yanayım.


Biliyorum ve sizler de gayet iyi biliyorsunuz ki bu vergi kanunlaşmayacaktır; kamuoyu baskısından çekinen hükümet bu kanunu meclise getirmeye cesaret edemeyecektir (keşke cesaret edebilse!) ve biz yine yıllarca sokaklarımızı insanlardan çok arabalara hizmet eden yerler olarak görmeye, çifte standartlı trafik cezaları ödemeye, değnekçi mafyalarına vergiden daha beter haraçlar vermeye devam edeceğiz ve park vergisi ödemediğimiz için şehirlerimize, sokaklarımıza, belediyelerimize, mahalli idarelerimize sahip çıkamayacağız.