Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Kâğıt üstünde parlamenter sistemin bütün kurumlarıyla ayakta ama yine de Türkiye'de rejim adım adım otoriterleşiyor ve bir parti devletine dönüşüyor.

İki gün önce Cumhurbaşkanı'nın Beylerbeyi Sarayı'nda yaptığı “Basına kapalı basın toplantısı” bu alâmetlerden biriydi. Hükümete sâdık gazetecilerin ismen davet edildiği bu toplantıya, “güvenilmez” ve muhtemelen “hain” basın kuruluşları çağırılmadı. 28 Şubat döneminde Genelkurmay'ın uyguladığı akreditasyonu, hükûmet yeniden keşfetti!

Demokrasi, sadece seçilmiş bir meclise değil, onunla birlikte güçler ayrılığına, yani yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız ve yekdiğerini denetleyebilme esprisine dayanıyor. Türkiye'de seçim kazanan parti yasama ve yürütmenin mutlak egemeni oluyor; sistem bu bakımdan hastalıklı ve tedaviye muhtaç. Bu durumda yargı, parlamenter sisteminin biricik tutamağı. Diyelim ki interneti hükümet kontrolüne devreden kanundan şikâyetçisiniz: Sivil toplum, basın istediği kadar itiraz etsin; Meclis'teki oylamada hükümet grubu, liderin işaret ettiği yönde oy kullanarak sonucu kesinleştiriyor. Parti gruplarının lider iradesi dışında davranabildiği çok az örnek var Meclis tarihimizde. AKP grubu son süreçte, parti yönetiminden gelen her kanun teklifini gözünü kırpmadan onayladı ki, bunların içinde temel hak ve hürriyetlere aykırılığı tartışılmaz nitelikte maddeler de vardı. Türk tipi parlamento geleneğinde buna “Parti disiplini” deniyor ve parlamenter rejimimiz, parti disiplinine pek meraklı vekillerin sadakati yüzünden özellikle son günlerde büyük itibar kaybına uğradı. Kezâ Meclis'in sair denetim yetkileri de grubun parti disiplinine âşık tavrı yüzünden hiçbir işe yaramıyor. Kısaca tek çıkış yolu yargıya gitmek.

Ekimdeyapılacak HSYK seçimleri öncesinde Adalet Bakanlığı'nın hakim ve savcılara yönelik maaş zammı vaadi, kötü tasarlanmış bir Zaytung haberini andırıyor. Şakadan da öte! Hükümetin açıkça desteklediği taraf bu seçimlerden galip çıkarsa Türkiye'de üç erk, uzun bir aradan sonra yeniden tek elde toplanmış olacak; yani tek parti devrinden beri!

AKP'nin Meclisgrubu, tek parti yıllarının CHP grubuna benziyor fakat haksızlık etmeyelim; 40'lı yıllarda bazı meselelerin CHP grubunda kıyasıya tartışıldığı, aksi yönde görüşler beyan edildiğine dair örnekler vardır. AK Parti grubu, kendi arasında tartışma görüntüsü vermeden benzersiz bir sadâkatle blok halinde oy kullanıyor. Hezâr aferin! Üçyüz küsur kişi içinde farklı düşünenler vardır elbet ama düşünürken geride iz bırakmamaya gösterdikleri itina yüzünden bu fikirlerden haberdar olamıyoruz. Çoğunun haziran seçimlerinde yeniden seçilmek için böyle davrandıklarını ileri sürmek haksızlık olur mu? Bence olmaz. Haksızlık edip etmediğimi, sonraki yıllarda bir kısım AKP'li vekilin hâtıralarında görebiliriz zannediyorum.

Bu arada aklıma gelmişken gruptaki bazı vekillere bir iyilikte bulunayım; bol bol selfie (Hâtıra-i Sadâkat) fotosu çektirsinler Meclis'te; ilerde seyreder, hüzünlenirler!

Bu tablonun yegâne müsebbibi AKP grubu değil, öteki partilerin de kabahati büyük. Grupları, liderin keyfine râm eden Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarındaki aksak ve antidemokratik hükümlerdir ve bu hükümler, düzenin devamını arzulayan liderlerce, yani Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Erdoğan ve Davudoğlu tarafından sanki kutsal bir emanetmiş gibi savunuluyor. “Liderine eyvallahı olmayan vekil”, bizdeki parti ağalığı sisteminin kâbusudur. Seçimlerde dilediğimizi değil, liderin adamlarını seçiyoruz. Siyasi hayatımızda da bir nevi aşiret sosyolojisi sürüp gidiyor anlayacağınız...

Bunlar yeni sözler değil, bir orijinalite taşımıyor fakat güçler ayrılığı ilkesinin son kalesi yargının, HSYK seçimlerinden sonra tamamen hükümet eline geçmesi tam bir kâbus olacaktır ve biz ertesi gün, sistemin, güyâ kurallar içinde nasıl dejenere edilebildiğine ve otokrasiye dönüştüğüne şahit olacağız.

AK Parti grubundan ani bir aydınlanma ürperişi beklenemeyeceğine göre şu anda tek ümidimiz, hukukçuların vicdanlarıyla cüzdanları arasında yapacakları tercihe bağlı.