Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Herhalde emekli generallerden birisi olsa gerek, Cumhuriyet'e yirmi senelik vade biçmiş. Haberi ilk elden okumadım, ayrıntılarını bilmiyorum ama zannıma göre, "bu gidişle yirmi sene sonra Cumhuriyet zora girer" mânâsında söylenmiş bir söz, bir ikaz olmalı. Askerler, genellikle zihinlerinde "Cumhuriyet" kavramıyla devleti özdeşleştirirler ama ben bu sözü "rejimin ömrü"nden ziyade devletin ömrü diye anlamak lâzım geldiğini düşündüm.Bu ikazı ciddiye alıyorum, ciddiye almak ve bu konuda ciddileşmek gerekir. Devletin nasıl olsa bir şekilde devam edip gideceğini bir karine, tabiat kanunu, yerçekimi kanunu cinsinden bir sâbite gibi algılıyoruz; halbuki devletlerin de ömrü, kaderi, vâdesi vardır ve ortaokul seviyesindeki tarih okuması bile "ebed müddet" ömürlü bir devlet olamayacağını hatırlatır.

Devlet fikrini önemsemeliyiz çünkü bu büyük organizasyonun iyi işlemesi, devletle, siyasetle hiç ilgisi olmayan sıradan insanların felâketi veya huzuru anlamına da geliyor. Kendisi için devlet değil, hizmet etmesi gereken vatandaşlar topluluğunun selâmeti için devlet fikrini önemsemeliyiz. Bu bakış açısı, devleti halka açık bir anonim şirket derekesine indirgemek anlamına gelmediği gibi insana ve topluma rağmen devlet idesinin yüceltilmesi (nâm-ı diğer Faşizm) şeklinde de yorumlanmamalıdır.

Doğrudur, "vatan tehlikede, vatanseverler birleşin" parolası, yakın tarih boyunca iktidarı kestirmeden sahiplenmek isteyen topluluklar tarafından bolca istismar edilmiştir ve çoğunlukla bu lâubâli istismarların astarı yüzünden pahalıya çıkmıştır ama mevcut göstergeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin "bu gidişle" -en azından- daha büyük krizler ve travmalar geçirebileceğini imâ ediyor; ciddiye alınıp akl-ı selîm ve ilmî zihniyetle üzerinde düşünülmesi gereken mesele budur.

Hep "devlet zaafı" diyoruz, "devlet krizi" diyoruz, "iyi yönetmek, medenî bir melekedir" diyoruz ama başlıkların altını imâ ile geçiyoruz. Evet, devleti doğru dürüst yönetmek medenî bir haslettir, çağdaş uygarlık lâfını vird gibi bolca tekrarlayarak medenî olunsa idi, şimdiye çoktan çağdaş uygarlığın standartlarını biz belirliyor olurduk; aksine zaaf gösteriyoruz. Daha başka türlü nasıl söylenir; devleti yönetme biçimimiz, çağdaşlık her ne ise onun gerisindedir şu an.

Basit bir kriterden yola çıkalım: Devlet, kaliteli personelle işletilir ve personel istihdamında gözönüne alınması gereken kriterler, herhalde beş yıldızlı bir otelin personel politikasından ve prensiplerinden -kalite çıtası itibariyle- daha yüksek olmalıdır. Amerikan film endüstrisinin çok ciddiye aldığı "casting" yani, "rol taksimi, role en uygun adamı bulup çalıştırmak" kavramıyla yaklaşalım meseleye; bürokratları devlet cihazı seçiyor, siyasilerimizi ise halkoyu. Size sahicilik duygusu telkin eden, eski tâbirle, "bu adam bu işin recülü" dedirten kaç isabetlilikten bahsedebilirsiniz?

"Casting"i iyi yönetilmemiş bir filmi seyredemez, sıkılır bırakırsınız. Basit ama hayâti derecede mühim bir ayrıntı.

Görünen şudur; "mış gibi" yaparak idare ediyoruz; mış gibi yapmak, devlet fikrinin yönetimle buluştuğu noktada en çok karşılaştığımız hadisedir.

Ve neticede sahicilik duygusunu kaybediyoruz; feci bir şeydir bu; gerçekle karşılaşınca onu fark edememek, fark etme melekesini kaybetmek!

Muz cumhuriyeti olsak anlayacağız, "ne yapalım, geleneğimiz yok; şunun sırasında iki günlük devletiz" der geçeriz lakin recül olması gerekenlerin "işin recülünü seçmek"te bu kadar lâkaydi göstermesi anlaşılmıyor. "Derin" olsa bir yerinden belli olmaz mıydı? Bazılarımızın derin devletten anladığı, yüksek bürokratları, apartman görevlilerine veya mahalle muhtarlarına danışarak atamak veya atamamaktan ibâret.

Şu "yirmi yıllık ömür" sözü unutulmasın; vicdanlarda paslı mıh gibi kalsın; ola ki günün birinde ciddiye alır, adam gibi tartışırız.