Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bazı gazeteler, cenaze törenlerinde olay çıkmadığını belirtmek ihtiyacı duymuşlar; neye, hangi niyetle bakarsanız onu görürsünüz. Şimdi dünkü gazetelerden bazı alıntılar yapacağım, eğer bunlar "vaka-i âdiye"den sayılıyorsa söylenecek söz yok:

"Cenazeler yaklaşık 40 bin kişinin katıldığı törenle toprağa verildi. Tansiyonu yükseltmek istemeyen güvenlik güçleri hükümet konağından çıkmadı."

"Tören boyunca kent üzerinden F-16 savaş uçakları uçtu."

"Namazdan sonra sarı, yeşil ve kırmızı renkli beze sarılı tabutlar 3 kilometre uzaklıktaki Akalın köyüne 'Biji serok Apo', 'TC şaşırma bizi dağdan aşırma' sloganları atılarak getirildi."

"Cenaze töreni sırasında herhangi bir taşkınlığın çıkmaması için muhtar, sivil toplum örgütleri ve bazı siyasi partilerce güzergah üzerinde kollarında kırmızı bant bulunan 2 bin kişi görev yaptı.

"Kalabalık, 'Vali istifa', 'Burası Kürdistan buradan çıkış yok', 'Terörist Erdoğan' diye sloganlar attı."

"Yüksekova'da özellikle cenazelerin geçeceği güzergahta oturan polis ve askerlerle, lojman yetersizliği sebebiyle kirada oturan kamu görevlileri, saldırı ihtimaline karşı evlerini tahliye etti. Bir gün önceden birçok polis, ailesini alıp hükümet konağına, askerler de birliklerine götürdü. Öğretmenler de Yüksekova Öğretmenevi'nde toplandı."

Doğru: Bir ilçede bütün kamu görevlilerinin, belirli bir zaman için dahi olsa askeri birliklere, hükümet konağına, öğretmenevine sığınma ihtiyacı hissetmesi "olay" değildir. "Olay" Dilek Sabancı'nın sevgilisi Çağan Erdil'in Nişantaşı'ndaki bir bardan iki kızla çıkarken şipşakçılara yakalanması ve bu vahim "olay"dan sonra "ben Dilek'i çok seviyorum, onu aldatacak kadar da basit birisi değilim" demesidir.

Haklılar: Asıl işleri, toplum olaylarında düzeni ve asayişi sağlamak olmayan 2 bin kişinin yarım günlüğüne de olsa kolluk kuvveti gibi cenaze töreninin güvenliğini üstlenmesi olay filan değildir, asıl olay DHA tarafından çekilerek servise sokulan ve ânında CNN Türk ekranlarında ezberlenecek kadar sıkça tekrar edilen (ama nedense daha sonra başlangıç kısmı makaslanarak "temizlenen") maç sonrası görüntülerini manşete çekerek "Saklayamazdık" diye fair-play efeliklerinde bulunmaktır.

Olay, Milli Takımlar baş sorumlusu Fatih Terim'in güzide yardımcılarından Mehmet Özdilek'in, maç bitiminden sonra soyunma odasına koşan Arnavut asıllı İsviçreli futbolcu Behrami'ye çelme takması değildir; asıl olay, birkaç metre geriden olayı gören Huggel'in intikam kasdıyla Mehmet Özdilek'e tekme atmasıdır.

Vesaire, vesaire, vesaire...

Başlangıçta haklı olmak, haklı gibi görünmek yetmez; hep haklı kalmak lâzım. Şemdinli'deki olaylar dizisini başlatan ilk hadise ile mıntıkadan akseden "isyan fotoğrafları" arasında nasıl bağlantı kuracağız? İlk günlerde bütün Türkiye kalben mağdurların yanında yer aldı; hükûmet savsaklamadı, işin üzerine gitti, hatta cihet-i askeri bile mesullerin cezalandırılacağı yolunda açıklama yaptı, soruşturma başladı ama hadiseler durmadı. Filistin'de olduğu gibi cenazeler birbirini tetikleyen birer "şiddeti tırmandırma" mekanizmasına dönüştürülüyor; öyle bir mekanizma ki, kısa süre sonra ilk sebep unutuluyor ve herkes son olayları konuşmaya başlıyor.

Tabii ortada "olay" varsa!

Şiddeti tırmandırmamak adına sorumlu yayıncılık anlayışı gösterilmesine herkes saygı ve anlayışla bakar ama hadiseler öyle boyutlara varıyor ki, ciddiye almamak son derece ciddi bir tutum zaafına dönüşmeye başlıyor.

Şimdi o noktadayız işte: Boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor.

Siyasetsizlik bunaltıyor.