Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Amerika'nın Irak saldırısı, yağlı güreş tâbiriyle bizi her bakımdan "açık düşürdü". Mahçupyan refikim belki yine kızacak ama cümledeki "biz" zamiri ilk planda devleti tazammun ediyor.

Ne kadar sivil düşünmeye kalkışsak da meseleye devlet nokta"i nazarından bakmaktan kendimizi alamıyoruz; an'anevî siyasi kültürün kazandırdığı bir sahibiyet duygusu bu; şerhi uzun sürer lâkin vâkıadır.

Dört cihetten açık düştük; siyasi, milli, dini ve medenî boyutlarda an'anevi duruşumuz tam dört kere mindere yapıştı kaldı. Evvelâ tahlil:

1" Körfez harekâtından sonra geliştirdiğimiz ve anahatları Turgut Özal tarafından tasarlanmış Kuzey Irak siyasetimiz, bir ay içinde "siyasi araç" olmak vasfını kaybetti. Özal'ın siyasetindeki en büyük hatâsı, gayrıirâdî sebeplerle siyaseten tasfiyeye uğramasıydı! Ana hatlarıyla korunan plân, müteakip safhalarda gerekli dinamizm gösterilemediği için donuklaştı. ABD'nin Irak ahalisi içinde sadece Peşmergelerle sıcak işbirliği ilişkileri kurabilmesiyle devreden çıktı.

2" Irak'la ilgili ikinci ve tâlî hassasiyetimiz Irak'taki Türkmen varlığıyla ilgilidir. Cumhuriyet hükümetlerinin dış siyasetinde Irak Türkmenleri, çok yakın zamana kadar yok hükmündeydi; hatırlamaya mecâl bulduğumuzda ise Irak'a yönelik bir siyâset nirengisi olmak vasfını hızla kaybetti. El'an yapabildiğimiz tek şey, Türkmenlerin akıbetini "aktif seyirci" olarak seyretmekten ibaret; ne demekse?

3" Daha önce Cezayir bağımsızlık savaşında, Arap"İsrail çatışmalarında ve hatta birinci Körfez krizinde "yansıtmaya", daha doğrusu savuşturmaya muvaffak olduğumuz bir siyasi açmazdan şu anda kurtulabilmemiz mümkün görünmüyor. Bu açmaz şudur: Türkiye, batılı bir gücün bir İslâm ülkesiyle çatışması halinde nasıl vaziyet alacaktır? Çekirge bu defa sıçrayamadı; yarım ağızla da olsa itirafa mecbur kaldık ki, biz bu savaşta "müttefik" gücün içindeyiz. Böylesi hiç olmamıştı, Türk toplumu kalben, vicdanen, dinen, rûhen vatanını savunmaya çalışan Irak ahalisinin yanındadır; devlet ise yarım ağız da olsa müttefik!

4" Devlet açısından en kolay cevaplandırılabilecek açmaz "doğu"batı" çelişkisi arasındaki yerimize dair olanıydı; şeksiz"şüphesiz batıyı tercih ettik. Batılı mıydık, değildik ama batı bizim için bir medeniyet tercihiydi, hatta mecburi ve son derece rasyonel bir tercihte bulunmuştuk; batı etiketli olandan başka medeniyet tasavvuru var mıydı ki bir tercihte bulunmak zarureti hâsıl olabilsindi? Bugün Irak'ı hâlâ ciddi bir sebep gösteremediği halde yakıp yıkan, işgal eden, halkını ceste ceste öldüren ve daha şimdiden savaş sonrası ihâlelerini paylaşma hesabı yapan güçler bütün vuzuhuyla "batı"dır; mağdurlar ise bütün vuzuhuyla "doğu". Biz ise Peyami Safa'dan beri Fatih'le Harbiye meyânında bir yerlerde gezinip durmaktayız. Toplum bütün hissiyatıyla ve temayülleriyle doğuya aittir; devlet ise batı. Resmi çehremizin yarı memnun, yarı ağlamaklı görünmesinin ana sebebi bu.

Çıplak kelimelerle ifade etmek gerekirse bu, Cumhurbaşkanı'nın yüzüne Anayasa kitabı fırlatmaktan daha derin bir devlet buhranına işaret eder. Medeniyet anlayışında "mostralık", yani "örnek kalıp" olarak kabul ettiğimiz batı âlemi, en azından bir asırlık geçmişi bulunan medeniyet tercihimizin iğretiliğini başımıza kakıvermiştir ve bu netleştirme için Powell'ın Ankara'da yarım gün turlaması kâfi gelmiştir.

Meseleyi ideoloji planında tahlile kimin gücü yetiyor; bu suali de irdeleyelim: Solcularımız "Dolmabahçe rıhtımında 6. Filo'yu nasıl kovalamıştık" nostaljisiyle avunmakta, aynı ekolün Meclis grubu ise sokakta gezdirdiği pankartı A4 ebadına indirerek koltuk sütresine sığınıp basın localarına kopya vermekle, bahçede güvercin uçurmakla meşgul. Liberaller ne yaptığını biliyor hiç olmazsa, "Akıllı olalım; ABD kazandı bile!". Dünün İslâmcılarını iki kafile halinde değerlendirmek mümkün: Beyazıt avlusunda bayrak yakanlar ve Meclis koltuklarında ne yapacağını bilemeyenler. Ne kaldı? Aslında pek bir şey kaldı sayılmaz; bir de "Milliyetçiler" vardı ama onların şu Irak meselesi hakkında ne düşündüğünü ve ne yaptığını bilen var mı? Sual şu: MHP nedir ve ne işe yarar?

Başta dört cihetten açık düşmekten bahsetmiştik; eksik! Fikren de mindere yapışmışız meğerse. Buhranlar dünyanın her yerinde fikri hareketliliğe sebep olur, bizde ancak derin ve mânidar bir sükûta veya çocukça tepkilere bais olabiliyor.

"Yiğit düştüğü yerden kalkar" diyebilseydik keşke; yiğidin düştüğü yerden kalkması, rakiplerin eli kolu bağlıyken Siirt'ten seçim kazanmaya benzemez her zaman. Sırtımız minderde; evvela bunu kabul edelim.